19 Ekim 2009 Pazartesi

Açılım


Uzun süredir yazmak isteyip yazamadığım bir konuydu ülkenin bir numaralı gündemi. Açılmak-açılmamak, az açılmak-çok açılmak... İş artık eski Türk filmlerindeki fettan annenin kızına "göster ama elletme, elletirsen elleme, ellersen verme, verirsen evlen öyle" şeklinde karşı tarafın hamlelerine göre geliştirilen strateji nasihatına döndü. Halbuki siz eğer güçlü bir devlet ve onun başında olduğu ne yaptığını bilen bir hükümet olduğunuz iddiasında iseniz ve bu sorunu gerçekten çözme niyetindeyseniz, o zaman önceden planınızı programınızı, MİT, Genelkurmay ve hatta muhalefetle beraber belirler, %47 lik desteği arkanıza alarak "bu işin çözümü budur, ben bu planı uygulamaya koyuyorum" dersiniz.
Bunu niye söylüyorum, çünkü kürt sorunu artık Türkiye'nin bir iç sorunu değildir. Eğer böyle olsaydı, o zaman komisyonlar kurulur, sorun medya önünde olanca açıklığıyla tartışılır her iki tarafında isteklerinin belli bir müşterek çerçevesinde çözümüne çalışılırdı. Ancak şunu da belirtmem lazım, dünyada güçlü olduğu iddiasında olan hiç bir devlet yapısı üniterken, sonradan bir federatif yapıya dönmemiştir.
Bu sorun başlı başına uluslararası bir hal aldığından dışarıdan çözüm olarak sunulan paketlerin Türklerin ya da Kürtlerin faydasına yönelik olması mümkün değil. Elin Amerikalısı BOP planı için bir strateji belirlerken "aman benim kara kaşlı kara gözlü kürdümün istikbali açık olsun" diye düşüneceğini zannetmiyorsunuzdur herhalde. İşte bu yüzden ben, bu işin çözümünü önceden belirlenmiş ve başta da dediğim gibi Hükümet, MİT, Genelkurmayın ve muhalefetin mutabakatıyla oluşturulmuş bir plan çerçevesinde hareket edilmeliydi diyorum. Bunu sadece ben söylemiyorum, bu ülkede üst düzey bürokratlık, milletvekilliği hatta bakanlık yapmış bir çok kişi söylüyor.
Ama varolana baktığınızda gidişat tam ters. Bu ülkenin koskoca İçişleri bakanı fikir ve öneri almak için Türk Ocakları'na gidiyor. Bu sadece bir örnek, "açılım yapıcaz da bir fincan fikir lazım" diye kapı kapı dolaşılıyor. Allah aşkına Türk Ocakları'ndan sen çözüm için nasıl bir fikir almayı bekliyorsun? Bunu AKP'liler de biliyor ama onların da eli kolu bağlı. Çünkü meseleyi nasıl çözeceklerini onlar da bilmiyor. Çünkü devletin tüm birimlerini yandaşlarıyla doldurmaktan, fikirlerine başvuracakları devlet adamı bırakmadılar ortada. Böyle olunca da kendilerine dışarıdan sunulan ve gerçekte ne Kürtler'in ne de Türkler'in çıkarına olacak "çözüm paketleri"nin yolunu yapmaya çalışıyorlar. Zaten kendileri bu konuda samimi olsalar en başında TRT'de kürtçe kanal kurmak yerine, bunu özel teşebbüsü teşvik yoluyla gerçekleştitirlerdi. İ.Melih Gökçek seçim meydanlarında "Karayalçın gelirse belediyeye PKK'lıları sokacak" şeklinde rezil açıklamalarının önüne geçerlerdi. Onu bugün konuştukları DTP'nin bir önceki hali Dehap'la yaptığı seçim ittifakını PKK'lılık olarak nitelendirtmezlerdi, ya da seçim sonrası hükümet sözcünüz Cemil Çiçek "DTP, Ermeni sınırına dayandı şeklinde ki" Goebbells'in ruhuna rahmet okutcak açıklaması üzerine onu derhal görevden alırlardı.
Şahsi fikrime gelince; bence bu ülkede bir "Kürt Sorunu" vardır, ki yine bence bu eskiden Güney Doğu Sorunu"yken şu anda bu hali almıştır. Bir süre orada yaşamış biri olarak, demokratikleşme sürecinin gereğine inanmakla beraber, oradaki esas sorununun eğitim ve ekonomik olduğu inancındayım. Esasında bu hükümet belki bilerek, belki de bilmeyerek orada çok iyi bir iş yapıyordu, o da bedava kömür vermek dışında (ki o kömürleri satan vatandaşlar ya kaçak elektirikle ya da tezek yakarak ısınınyorlardı) kız çocuğunu okutan ailelere verilen ayda 150 tl'lik yardım. Bu sayede hem kızlar okula gönderilerek eğitim sorunu bir nebze olsun çözülüyor, hem de aileler oradaki şartlar için oldukça iyi miktarda kazanç elde ediyordu.
Çözüm için oradaki köylüyü sanayiye çekmek şart. Bizdeki geri zekalı muhalefet hala toprak ağalarından bahsedip, küçük köylüyü topraklandırmaktan bahsediyor. Halbu ki bunun ne o gariban köylüye, ne de ülke tarımına faydası var. Mikro iktisat dersi görmüş herkesin bileceği gibi, toprak ne kadar bölünürse, getirisi az olacağından, onu işlemek için traktör vs. yerine insan gücüne ihtiyaç olcaktır. Bu da bedava iş gücü için ailelerin fazla sayıda çocuk yapmasına. Sonra o çocuklara tek tarla yetmeyecek, ekmek bulmak için büyük şehirlere göç edecekler, kültürleri yaşam tarzları orada sorun yaratacak ve iş çatışmaya dönecek. İşte bunun önlenmesi için o çocukları bölgede kurulacak sanayi tesislerinde istihdam etmek şart.
Diğer çözülmesi gereken mesele orada görev yapan personelin kafa yapısı. Askeri olsun polisi olsun memuru olsun, bir çoğu içinde bulundukları ortam nedeniyle halka bakış açıları bence yanlış. Halbuki orada görev yapan devlet görevlerinin birinci sorunu halka hizmet olmalı inancındayım, ona tavır alma değil. Sade vatandaşa PKK'lı muamelesi yapanlar kesinlikle tasviye edilmeli. Ayrıca artık nasıl yapılacaksa toplumun belirli bir kesiminin kafasındaki "kürt" imajı da mutlaka silinmeli. Çünkü eskiden nefret PKK'lıya gösterilirken artık bütün kürtler bu çizgideymiş gibi bir hava yaratılıyor. türk-kürt çatlağı, kırılmaya dönmeden mutlaka tedbir alınmalı.
Bunun dışında Kürtçe eğitim üniversitelerde serbest bırakılsın mı isteniyor, o zaman bırakılsın. Ya da köylere kentlere eski kürtçe isimleri türkçeleriyle birlikte kullanılsın bunda bir sakınca yok. Ama bölgesel meclis, bölgeden çıkarılan kaynakların tekrar bölgeye aktarımı, ben bunları kabul edilemez olarak görüyorum.
Bu arada kürtlere de birşeyler söylemek isterim. Kızı başkasıyla ele ele görüldü diye aile meclisi kararıyla katlinin yaygın olduğu, ağanın eteğinin öpüldüğü ve yine kadının adının olmadığı bir toplumda, demokratik açılım taleplerinin ne kadar samimi olduğunun birilerince şüpheyle karşılanması doğaldır.
Ayrılıkçı kürtlere gelince, siz hala 3 yaşındaki çocukların eline molotof kokteyli tutuşturup onları evlerin pencerelerinden sanki bir oyunmuş gibi askerin polisin kafasına attırın ve sonra devlet çocuklarımızı öldürüyor diye propoganda yapın. Ama unutmayın ki, bağımsızlık ve özgürlük yalanıyla kurmak istediğiniz devletin topraklarının, İsrail'in kendisine vaadedildiğine inandığı topraklar olduğu dolayısıyla şartlar ve koşullar değiştiğinde, yani sizlerle işleri bittiğinde, yine sizlerin tek damla göz yaşına bakmadan üzerinizden silindir gibi geçeceklerine emin olabilirsiniz. İşte o zaman mezarlarınıza kendinizi iyi çiviletin. Aksi takdirde torunlarınız "orospu çocuğu dedem, bok vardı da getirdin buralara, gül gibi ülkede yaşamak vardı" diye ağıtlar yaktıklarında ters dönme ihtimaliniz oldukça yüksek.

Hiç yorum yok: