31 Temmuz 2009 Cuma

Emre "Samuel Huntington" Aköz


Türkiye,Balkanlar ve Orta Doğu'nun 1 numaralı siyaset bilimcisi, gezgini, gurmesi, viski degüstatörü ve elbette Nur Çintay A. adlı afetin kocası büyük insan Emre Aköz, bugün ki yazısında bu sefer strateji defasını ortaya koyarak "kürt sorunu"nun neden çözüleceğini kaleme almış. Bakınız ne diyor Aköz;


"Kürt sorununun çözümünün arifesindeyiz. Önümüzdeki dönemde ciddi kararlar alınacak, somut adımlar atılacak.Bu konuda eğlenceli yorumlar kulağa çarpıyor. Mesela "Bu fırsatı kaçırmayalım" diyen yorumcular var.Merak etmesinler.Fırsat kaç(a)mayacak.İsteseler de, istemeseler de bu fırsat kullanılacak. Eğer aksi olursa... Yani fırsatı tepenler çıkarsa. Onlar elenecek, yerlerini yeni simalar alacak ve kervan yürüyecek.Niye böyle olacak?Çünkü ABD ve Avrupa Birliği bu sorunun çözülmesini istiyor.ABD Başkanı Obama, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde konuştuktan ve DTP Başkanı Ahmet Türk'ün elini sıktıktan sonra, sorunu çözmesinler de görelim.Adamlar, Ortadoğu'nun kaynaklarını Avrupa'ya taşımak için milyarlarca dolar harcayarak Nabucco adlı bir enerji hattı inşa edecek. Türkiye de işin içinde olacak.Ama sen Kürtlerin haklarını vermediğin, taleplerini karşılamadığın için, dağdan inen üç beş gerilla hattın bir kısmını havaya uçuracak. Enerji akımını kesintiye uğratacak.Avrupalıların ve Amerikalıların böyle bir duruma tahammül edeceklerini sanmak aymazlıktır.Ne yani Türkiye'nin tutucu bürokratları ile vizyonsuz siyasetçileri milliyetçilik dansları yapacak diye, uluslararası çıkarların heba edileceğini mi sandınız?Hadi canım sen de! " (Teröriste "gerilla" diyerek, satır aralarında kimlere mavi boncuk dağıtıldığı gözden kaçmadı)

Elbette yazının sonunu vurucu bir cümleyle bitireceksin. Ne de olsa kendine olan güvenini göstereceksin ki, konuya vakıf olmayanlar "vay anasını" desin. Ama biraz "kürt sorunu"na kafa yoranlar olarak biz Aköz'e şunları soralım.

1) Bugüne kadar PKK, Amerikan stratejik hedeflerini dahi bırakın herhangi bir ABD vatandaşına direkt ya da dolaylı olarak bir saldırı düzenlemiş midir?

2) Nabucco projesinde gaz verecek olan ülkelerin, talebin onda birini dahi karşılamayacak arz taahhüt ettiklerini sağır sultan bile biliyor. Bu durumda "kürt sorunu"nun çözümü bu boru hattına nasıl bağlanabilir. Hadi diyelim yine de Nabucco önemli, neden ABD bundan çok daha kritik aşamalardan geçmiş ve hattının bir bölümü G.Doğu'dan geçen Bakü-Ceyhan boru hattı projesi öncesi Türkiye'ye "kürt sorunu"nu çözdürmedi?

3) Son olarak Kuzey Irak'ta, kürt devleti'nin temeli kimin hesapları sonucu atıldı, zamanında PKK'ya hangi ülke uçaklardan yardım malzemesi attı? Bu ülkenin gelmiş geçmiş en büyük komutanlarından ve kürt sorununa askeri yollar dışında çözümler üreten Eşref Bitlis suikastinin arkasında hangi ülke olduğu iddia edilir?

Burada bir konu yanlış anlaşılmasın. ABD şu anda Kürt sorunu için çözüm konusunda Türkiye'ye bastırmakta ama bunun nedeni PKK nedeniyle enerji yollarının tehlikede olması değil, Amerika'nın uydusu bir kürt devleti sorunsuz kurulması sayesinde güvenceye alınmasıdır. Ama elbette aradaki bu ince nüans farkını Talisker'ın isinin beyinde yaptığı hasarlar neticesinde bazı bünyeler algılayamayabilir. Ama Aköz'e kızmayın, ne de olsa çirkin Nur Çintay A. yoktur, az Talisker vardır!

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Kusura bakma bacım,adım Hıdır elimden gelen budur...

Lily Allen'ın kaç zamandır manyaklar gibi dinlediğim şarkısı "not fair". "Catchy" melodisine fazla takılınca, şarkının esas bomba sözleri havada kalabiliyor, o yüzden aşağıya dizeleri yazdım. Bu şarkıyı Number 1 ya da Dream TV'de bir kızın, erkek arkadaşı için istemesini bekliyorum! Bu arada cinsel güçleriyle!!! ün yapmış malezyalı erkekler sözleri çok "offensive" bulduğu için şarkı orada sansürlü yayınlanıyormuş. Herhalde it's ok/don't worry babe/ı really mean/can happen to anyone falan diye çalıyordur.


oh he treats me with respect
he says he loves me all the time

he calls me 15 times a day

he likes to make sure that i'm fine

you know i've never met a man

who's made me feel quite so secure

he's not like all them other boys

they're all so dumb and immature


there's just one thing

that's getting in the way

when we go up to bed

you're just no good

its such a shame

i look into your eyes

i want to get to know you

and then you make this noise

and its apparent it's all over


it's not fair

and i think you're really mean

i think you're really mean

i think you're really mean

oh you're supposed to care

but you never make me scream

you never make me scream


oh it's not fair

and it's really not ok

it's really not ok

it's really not ok

oh you're supposed to care

but all you do is take

yeah all you do is take


oh i lie here in the wet patch

in the middle of the bed

i'm feeling pretty damn hard done by

i spent ages giving head

then i remember all the nice things

that you ever said to me

maybe i'm just overreacting

maybe you're the one for me


there's just one thing

that's getting in the way

when we go up to bed

you're just no good

it's such a shame

i look into your eyes

i want to get to know you

and then you make this noise

and it's apparent it's all over


it's not fair

and i think you're really mean

i think you're really mean

i think you're really mean

oh you're supposed to care

but you never make me scream

you never make me scream


oh it's not fair

and it's really not ok

it's really not ok

it's really not ok

oh you're supposed to care

but all you do is take

yeah all you do is take



21 Temmuz 2009 Salı

Bana Borçlusun İ.Melih Gökçek




Ankara’nın göbeğindeki Akay kavşağı ile ilgili mahkeme kararı herkesin malumu. Mahkeme kavşağın trafiğe kapatılması kararını verdi. Tabi bu, her şeyde olduğu gibi bu durumdan da kendisine fırsat yaratmaya çalışan İ.melih gökçek’çe değerlendirildi. Kamuoyuna “iş yaptırmama zihniyetli CHP’li Çankaya belediyesi bu kavşağı kapattırdı, trafik sıkışıklığının sorumlusu da kendileridir” mesajı verilmekte. Halbuki olay İ.melih gökeçeğin anlattığı gibi yeni açlmış bir dava değil. CHP’li Çankaya belediyesi Akay kavşağının yapımının durdurulması için 12 sene önce açtığı davanın kararı bu. Yani tam anlamıyla geç tecelli eden bir adalet söz konusu. O tarihlerde mimarlar odasından, şehir plancıları odasına kadar herkes bu kavşağın yapımına karşı çıkmıştı, ama dünyanın en büyük kent plancısı İ.melih gökçek, bu seslere kulak tıkamıştı. Elbette ihalenin yandaş küçük firmalar girebilsin diye, proje maliyetinin düşük gösterilip sonradan arttırılması ise başka bir skandaldı.

Gelelim kavşağın kapatılmasının trafiğe etkilerine. Elbette bir çileye dönüşecek bir sıkışıklık yaşanacağı kesin. Sonuçta şehrin kalbine giden ve alternatifi neredeyse olmayan bir güzergahta Akay kavşağı. Ama bir de şu soruyu sormak gerekir, bugüne kadar yapılan onca kavşak, yol genişletme çalışması, alt-üst geçit Ankara’da ki trafik sorununu çözdü mü? Bu soruya “evet” yanıtı verecek aklı başında birini tanımıyorum. Ben hala istisnasız her gün mesai çıkışı Necatibey’den meclise gidebilmek için 15-20 dakika bekliyorum. Buna ek olarak şehir batı yönüne doğru büyüdüğünden eskiden 2 şeritliyken dahi açık olan Eskişehir yolu ODTU’ye kadar tıkanıyor.

Halbuki İ.melih gökçeğin bu kavşak ve alt-üst geçitlere harcadığı parayla Ankara’ya 40 km(şehir plancıları odası verisidir) metro yapılabilirdi. Bu mesafe Kızılay-Çayyolu, Kızılay- Yeinmahalle ve Kızılay- Sincan hatlarından en azından ikisinin uzunluğu kadar.

Bugün Ankara’lı sırf İ.melih’in saçmasapan işleri(aslında daha başka şeyler söylemem gerek ama yasalar sözkonusu) yüzünden trafikte saatlerini harcıyor ve daha kötüsü parasını kaybediyor. Şöyle düşünün bugün Çayyolunda oturan ve işyeri Kızılay’da olan biri hergün 30 km yol yapıyor. 1600 cc bir arabada bunun maliyeti 8 tl.(Bana otobüs demeyin, balık istifi 300 metrede bir durakta durup en az 50 dakikada giden şeye arabası olan adam binmez) Halbuki Metro olsaydı bunun günlük maliyeti 3 lira olacaktı. Bu kişinin haftada 5 gün çalıştığını varsayarsak İ.melih’in yapmadığı metro yüzünden bu kişinin cebinden ayda çıkan fazladan para aylık 100 lira bunu İ.melih’in işbaşında olduğu son 10 seneye vurun(metroyu hemen bitiremezdi ne de olsa) 12.000 tl yani eski parayla 12 milyar ve buna daha az yıpranacak arabanın azalan amortisman masraflarını ekleyin en az 15.000 tl. Sırf Çayyolunda 500.000 kişi yaşadığını düşünürsek, her ailede ortalama 1 araba olsa ve bunlardan yarısının Kızılay ve civarında çalıştığını düşünürsek(daha fazladır ya) 10 yılda metronun yapılmamasının sırf Çayyolunda oturanlara maliyeti, 937 milyon 500 bin tl(eski parayla 9 katriyon 375 milyon tl).

Metronun bitirilmesi için gereken para 1 milyar dolardı. Yani bize şu ana kadar maliyetinden daha fazlasını bizler benzin parası olarak ödedik. Peki İ.melih gökçeğin kafası buna basmıyor muydu? İşte bu sorunun cevabını alt geçit-üst geçit turuncuya gönül vermiş müteahhit ve %10 luk komisyonlarda arayın.

20 Temmuz 2009 Pazartesi

En Seksi???!!!^@$£#####




Seksi: Cinsel çekiciliği olan (TDK Büyük Türkçe Sözlüğü)
Sanırım Hürriyet çalışanları "yaşayan en seksi 50 türk" ekini çıkarırken, People degisinin her yıl yayınladığı "dünyanın en güzel 50 insanı"ndan esinlenmişler. Ama işler Amerika'da daha ciddi yapıldığından, People dergisi editörlerinin aralara kendi genel yayın yönetmenini sokma ya da siyasetçi sıkıştırma yalakalığına girişmeyi akıllarına dahi getirdiklerini sanmıyorum. Elbette renkler ve zevkler tartışılmaz ama yukarıdaki fotoların sahipleri seksi ise iddia ediyorum dokunmadan bir kadına orgazm yaşatabilirim! Oldu olacak Zekeriya Beyaz'ı da koysalarmış listeye, pek sırıtmazmış arada:) (Cem Davran ve Necati Şaşmaz'ın resimleri nedense çıkmamış, bir de Ahmat Hakan'ı yakından görmüş biri olarak elbette kadın gözüyle bakmadım ama alelade bir adam yahu!)


Zurnacı Demişken...

Başbakan, medya üzerinde yeni baskı politikasını Münevver Karabulut cinayeti üzerinden sürdürüyor. Görsel basında yapılan bazı yayınları rezillik olarak nitelendiren Erdoğan, bu durumunun aileler üzerinde olumsuz etkiler yarattığına değinerek, Münevver Karabulut cinayetini örnek gösterip "kızınıza sahip çıkmazsanız ya davulcuya ya da zurnacıya kaçar" diyerek kendine göre bir "değerlendirmede" bulunmuş.

Elbette Başbakan'ın bu sözlerinden kendisinin kadınların sahipsiz bırakılmaması gerektiğine dair bir anlayışa sahip olduğunu çıkarabiliriz, ya da kendisine "kız en azından birine kaçıyor, bazılarının sahip çıkmadığı oğulları ehliyetsiz kullandığı mercedes'le insan öldürüyor" da diyebiliriz. Ama benim dikkat çekmek istediğim konu farklı. Malum Başbakan'ın Karabulut cinayetine yaptığı vurguda, Cem Garipoğlu davulcu ya da zurnacı olarak tanımlanmış. O zaman biz burada sayın Başbakan'a soralım,

Kafa kesen zurnacının anası, Mart 2009 yerel seçimlerinde hangi partinin Başakkent ilçe meclis üyesi adayıydı?

Elbette nasıl ailelerin, evlatlarının arkadaşlık yaptığı kişilerin psikopat katil olduğunu tahmin etmesi zor ise, partilerin de aday gösterdikleri kişilerin cinayet davasında soruşturulacaklarını öngörmesi olanaksızdır. Ama bir başbakan'ın da böyle büyük laflar ederken, önce kendi geçmişine bakması gerekir. Ayrıca devletin büyükleri bir cinayet üzerinden eleştiriyi ancak o cinayetin failini yakaladıktan sonra yapabilirler.

17 Temmuz 2009 Cuma

NTV Spor Fotomaç olma yolunda...

NTV'nin türk televizyon izleyicisinin aklında olan doğru, kesin haber ve kaliteli kanal imajını NTV Spor yok ediyor. Yalan yanlış transfer haberlerini "oldu" diyerek vermesi (bknz. Tabata Beşiktaş'ta, Hleb Galatasaray'da) ve Hakan Ünsal'la Sergen Yalçın'ın kahvehane yorumlarını her maç öncesi izleyicisine izleten NTV Spor'un bu haliyle 3.sınıf spor gazetelerinden hiç bir farkı yok. Bir Ahmet Çakar'la Sinan Engin eksik o kadar.

Is Gunners Fuckin' Gençlerbirliği?

Sen git dünyanın en iyi teknik direktörünü takımın başına getir, adam 17 yaşındaki futbolculardan şiir gibi top oynayan takım yaratsın, üstüne üstlük 70 bin kişilik stat yaptır, dünyanın en güçlü firmalarını arkana sponsor olarak al, sonra o 17 lik yıldızlar tam süperstar seviyesine gelmişken sat! Allah aşkına bu nasıl bir mantık? Arsenal yöneticilerini İstanbul'da yap-sat işinde çalıştırmak lazım. Adamların son 3 yılda ellerinden çıkardıkları adamlara bakın. Henry,Campbell, Hleb,Senderoz, Flamini, Ashley Cole(hadi onda Çelski'nin antin kuntin oldu) ve son olarak Adebayor. Şimdiden söyleyeyim o Bentner'den Adebayor olmaz. Buna karşılık alınan adamlar kim? Gallas, Brown, Arshavin.

Bir takımın en verimli dönemi oyuncularının ortalama yaşlarının 27 olduğunu futbol uzmanları söylüyor. Ama Arsenal için bunun hiç bir önemi yok anlaşılan. Seneye Van Persie'yi satarlar, sonra Fabregas'ı 3-5 seneye de tüysüz sol bekleri Gibbs'i.

Endüstriyel futbolun en uyuz olduğum işini yapıyor Arsenal, kar için sportif başarıyı baltalıyor. Bunu Gençlerbirliği yapınca elbette mantıklı ama formasına Emirates reklamı alıp tüm sezon neredeyse tümü kombine olan stadı full çeken, dünyanın en zengin 5 klübünden biri yapınca insan sinirleniyor. Ben Arsenal taraftarı olsam ya klübü basardım (tamam çok amelece) ya da verdiğim kombine biletinin parasını geri isterdim. Hayır Wenger de ne bok yemeye orada duruyor onu anlamadım, gitsin Totenham'a ya da Liverpool'a yıldızlarını satmadan ambargo koysun bütün kupalara.

Ağacı Göstererek Ormanı Saklayan Medya

İşler yoğun olunca gündemi geriden yorumluyorum ya neyse, geç olsun güç olmasın.



Geçen aylarda Fatih Çekirge, Kahraman Sadıkoğlu'nun gemi evini haber yaptı. Haberde söz konusu objenin gemi niteliğinde olmadığı, koy kapattığı falan yazıyordu. Aslında yazılanlar kısmen doğruydu, yazılmayan ise şuydu Sadıkoğlu zamanın da yüzen evin bulunduğu koya ev yapmak istemişti(orası sit alanı ama zamanında Uzan'lar(sonra Zorlu aldı) ve Simavi'ler adaların üzerine pekala evlerini kondurabilmişlerdi). Sadıkoğlu yapımına başladığı ev jandarma tarafından yıkılınca işi inada bindirip, Tuzla'da yüzen evi yaptırdı ve şu anda bulunduğu koya çektirdi.

Evi yakından gören biri olarak, gerçekten de kapladığı alan oldukça geniş, öte yandan da bölgede ki turistlerin ilgi odağı. İskelesine on kadar tekne demirleyebilir.

Ben Sadıkoğlu'nun yüzen evinin gemi olup olmadığı tartışmalarına girmeyeceğim, ama bildiğim bir şey var ki o yüzen obje de diğer gemilerin kurallarına tabi, yani yatlardaki gibi güvenlik önlemleri almak zorunda, sintine vs. pislik denize boşaltamaz. Ama haber öyle bir veriliyor ki, sanki yüzen ev Göcek'i yok edecek.

Evet Göcek yok olacak, ama Sadıkoğlu'nun yüzen evi yüzünden değil. Arpası fazla gelen yeşil sermayenin yeni marina inşa etme sevdası yüzünden. Zaten kapalı bir havza olan ve bu nedenle akıntı olmayan Göcek'e bir marina bile fazla gelirken, Ülker gurubu boş bulduğu koylara yeni marinalar inşa ederek dünyanın en güzel yerlerinden birinin katline sebep oluyor. Eskiden ilk yapılan Port Göcek'te dahi su berrakken artık, açıklarda ki domuz koyunda bile bulanıklık gözlemleniyor.

Elbette, yeni marinalar devlete ekstra kazanç demek ama gerçekten konu Göcek olunca işler farklı. Şu anki haliyle Türkiye'ye en zengin turisti getiren, her yıl Abramovich'leri, hollywood yıldızlarını, arap şeyhlerini ağırlayan ve onların dünyanın parasını akıttığı yerin doğal güzelliği yok olunca bu insanlar bir daha geri gelmeyecek. Sonuç olarak birilerinin zaten dolu olan cebi iyice taşsın diye Göcek feda dilemez!(Bu arada resimde küçücük duran yelkenli 21 metrelik bir şaheser, okyanus yarışları için yapılmış, o da Sadıkoğlu'nun)

16 Temmuz 2009 Perşembe


Demin dışarı çıktım, Ankara Temmuz "normallerinin" aksine soğuk ve yağmurluydu. Geçen sene tam da bu zamana yakın Amsterdam'daydım. Hava orada da soğuktu hatta yağmur yağarken ara ara kar taneleri düşüyordu sokaklara. Yaşadığım şehirin zevksiz sokaklarında yürürken aklıma Amsterdam'ın o dar, coffee shoplarından çıkan kokular içinde soğuk ama canlı sokakları geldi... Sonra ne kadar boktan bir şehirde yaşadığım... Adalet mi bu be!

Fark Vaaaaaaar!

"Birinci olmak güzel ama, bu eğitim sisteminde ne kadar gurur verici bilemiyorum... Bence haber olması gereken, biz değiliz, fırsat eşitsizliği nedeniyle başarısız olan arkadaşlarımız... Onların ön plana çıkarılması lazım."



2009 SBS Birincisi "Kafası" açık Cansu Güngör



"Müslümanca, rahatça yaşayabileceğim bir ülke özlemi içindeyim"



2009 ÖSS 22. İmam Hatip Mezunu "Kafası" kapalı Süheyla Kıvrak.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Vakit Terör Örgütü Alperen Ocakları ve Entel Gerizekalılığı








Almanya'da bir yayın organı düşünün, ülkedeki aydınların üzerine çarpı çekilmiş fotoğraflarını yayınlasın, bu aydınlar daha sonra katledilsin, yargı üyelerini hedef göstersin onlar da katledilsin, Hitler propagandası yapsın, sütunlarından insanlara hakaret ve iftiralar yağdırsın, bu yayın organı Almanya'da ne kadar süreyle faaliyet gösterebilir?
Bizim demokratik ülkemizde adı Vakit olan gazete yıllardır yukarıda saydığım şeyleri yapıyor ve bu ülkede hiçbir savcı harekete geçmiyor, o da yetmiyor bu paçavranın yazarları başbakan ve cumhurbaşkanının uçaklarında ağırlanıyor.
Ben Vakit'in bu dokunulmazlığının altında başka bir sebep olduğunu düşünüyorum. O da bu ülke üzeinde planları olanların Vakit'i maşa olarak kullanması. Dikkat ederseniz son zamanlarda fitilini Vakit'in yaktığı bir çok cinayette "ergenekon" bağlantısı ortaya çıktı. Benim teorim şu; birileri bu ülkede ki pozisyonlarını kuvvetlendirmek ve karşılarında duran engelleri tasfiye etmek için bir çok unsuru kullandıkları gibi Vakit'i kullanıyorlar, ondan sonra da olayı engel olarak gördükleri unsurlarla bağdaştırtıp tam bir dezenformasyon ortamı yaratıyorlar. Mesela siz çağdaş demokratik bir toplum arzusu içindeyken önce Danıştay cinayetiyle sarsılıyorsunuz "Bu dincilerin allah belasını versin" diyorsunuz, sonra Atatürkçü bir komutan tutuklanıyor "Eyvah karşı devrim" diyorsunuz, tam tepki koyacakken basında Danıştay cinayetiyle, o Atatürkçü komutanın bağlantısı olduğu ortaya çıkıyor, kafanız karışıyor, kendi kendinize "yahu bu Atatürkçü sandığımız komutanlar yoksa 12 Eylül zihniyetinden mi? Bu adamların tasfiyesi yoksa bizim için daha hayırlı mı?" diye düşünürken, iş işten geçiyor, toplum olarak tepki koyamıyorsunuz, kimselerin oyununa alet olmama düşüncesiyle sesiniz çıkmıyor, ama başka birileri bu dezenformasyon ortamında oyunun kurallarını kendileri belirlediği için pozisyonunu sağlama alıyor.

Aynı şekilde Alperen Ocakları mevzusu. MHP ve BBP ile aklıma hep şu soru takılır? Demokratik bir ülkede bir partinin milliyetçilik anlayışı, diğerlerinden ne kadar farklı olabilir? Yanlış anlaşılmasın MHP'yi eleştirmek ya da Milliyetçilik kavramını küçümsemek için söylemiyorum, zaten aklı başında ve çağa uygun milliyetçiliğin bu coğrafyadaki toplumlar için olmazsa olmaz olduğuna inananlardanım ama "Milliyetçilik"i ad olarak benimsemiş bir parti bu vasıfla nasıl diğer rakiplerinden sıyrılır? Yani MHP'nin "M" si CHP'de, DP'de, Saadet'te, Liberal Parti'de yok mu? Zaten günümüz dünyasında konu vatan toprakları oldu mu, hiç bir iktidar(bir kaç istisna hariç elbette) duyarsız kalmaz, benzer aksiyonlarda bulunur. "Ocak" mevsuna gelince, her siyasi akımın genç kuşakları parti politikası içinde eğitmek istemesi doğaldır, burada tek kıstas bunun kanunlara uygun bir biçimde ve asla ve asla militan yetiştirmeme şeklinde gerçekleşiyor olmasıdır. Alperen Ocakları'nın bu kriterlere uyduğunu kimsse iddia edemez sanırım. Yıllar önce bir televizyon programında başkanlarına hedefleri sorulduğunda "Kuran'a aykırı olmayan bir anayasa" demişti. Şimdi bu şeriat istemek değil midir? İş sola gelince en ufak şeyden kapatma davası açılırken, ya da "çankaya ezankaya olacak" dedikleri için Milli Gençlik Vakfı kapatılırken, her olayın altından çıkan Alperen Ocaklarına neden kimse "siz ne yapıyorsunuz?" deme cesaretini gösteremiyor? Bu ocaklara mensup kişiler hangi cesaretle saray basmaya çalışıyor?
Yazıyı elbette Topkapı Sarayında yaşanan rezalete bağlayacağım, Evet Vakit vakitliğini yaptı, Alperenler sarayı basmaya kalktı, bu zaten onlardan beklenen şeylerdi. Ama beni asıl çıldırtan bu ülkede entel geçinen, sözü dinlenen insanların bu olay karşısında tutumu. Ünlü tarihçi! Murat Bardakçı yanında jöleli milliyetçi Yiğit Bulut ile yaşanan rezaleti sözüm ona eleştiriyor ama asıl rezaletin Tchaikovsky'nin şarap içilerek dinlenmesi olduğunu söylüyor, koskoca İlber Ortaylı'da buna kafa sallıyor. Ulan size ne milletin neyi nasıl dinlediğinden! Konseri siz mi organize ettiniz? Kuralları siz mi koydunuz? Dışarıda ateş yakanlar "Tchaikovsky şarap içerek dinlenmez ulan" diye mi basmaya kalktı orayı? Kimi şarap içer, kimi döner ekmek yer, kimi evinde koyar cd yi orgy eşliğinde takılır, ikinci bir Sivas olabilecek bir hadiseyi tuta tuta buradan mı eleştiriyorsunuz? Aklı sıra birilerine yaranacaksınız... Siz o programda saçmalarken konuk olan Serdar Turgut'un efendilik edip söyleyemediği şeyleri ben söylüyorum. Evet çok kitap okumuş olabilirsiniz, konunuzda en ileri gelenlerden biri de olabilirsiniz, ama omurganız gelişmemiş, doğruya doğru yanlışa yanlış demedikten sonra, allame-i cihan olsanız ne farkeder?

10 Temmuz 2009 Cuma

Ain't shit! Is this for real!!!?

İnsan "President" da olsa, zaafları olan bir varlıktır...

Şimdi bir küfür edicem ayıp olacak

Power FM "toplumsal bilinçlilik" projesi altında bir süredir, "Alkollü araba kullanma, taksiye bin" kampanyası düzenliyor.

Alkollü araba kullanmaktan 2 kez ehliyeti alınan biriyim ve bunu savunacak değillim. İnsanın kendi sorumsuzluğu yüzünden canını tehlikeye atması umurumda değil ama başkalarının canına kastı olduğunda elbette buna sessiz kalamam.

Yalnız bir nokta var ki gözden kaçan, bunun tartışılmaması beni delirtiyor. Şöyle bir imaj oturtulmaya çalışıyor, insanlar sorumsuz o yüzden alkollü araba kullanıyorlar. Tamam bu bir kısım eğitimsiz cahil için doğru bir önerme. Ama bunun yanında şehirlerde toplu taşımacılığın yetersizliği de insanları alkollü araba kullanmaya iten başlı başına bir sebep.

Ankara için konuşuyorum. Diyelim ki Ümitköy'de oturuyorsunuz. Park caddesi sizin için oldukça tiky ve suni. Eğlenmek için Tunalıyı tercih ediyorsunuz. Ayda 5 defa gece Tunalı'ya çıktığınızı düşünelim. 4 bira içtiniz 40 lira verdiniz, gece 2 olmuş eve döneceksiniz ve alkollü olduğunuzun farkındasınız. Taksi çevirdiniz, gece tarifesi Tunalı- Ümitköy 50 lira tuttu, vurun aylık hesaba aylık 250 lira taksi(evden çıkarken arabanızı almadığınız için tutacak yol parasını eklemedim bile) Şimdi bu durumda kaç kişi evine taksiyle döner? Hadi bir iki kere döndünüz, her seferinde buna cüzdan mı dayanır?

Halbuki çapsız, hırsız, yolsuz idareciler yerine adam gibi adamlar iş başında olsa, gece seyrek olsa da metro ya da İstanbul'da olduğu gibi sarı dolmuşlardan olsa aklı başında bir insan hiç gece arabasını alır mı çıkarken? Ama ne de olsa suçu vatandaşa atmak kolay, madem alkollü çeksin ceremesini anlayışı geçerli.

Belki de Power'cılar tüm dinleyicilerini Cem Hakko ayarında gördüğünden bu tip bir ütopik kampanyaya girişmişler ama kazın ayağı öyle değil. O yüzden kampanya yapılacaksa slogan "insanca yaşamak için 24 saat toplu taşım" olmalı.

9 Temmuz 2009 Perşembe

Kaç zamandır yazmak isteyip yazamadığım üç konu var. Birincisi elbette MJ, diğerleriyse askerlerin sivil yargıda yargılanması ve Köksal Toptan. Biraz vakit...

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Kafama Takılanlar

Neden yurdumuzda her ağaçlandırma çalışmasında dikilen ağaç çamdır? Bahçesinde çam olan biri olarak rahatlıkla sözyleyebilirim ki 10 sene de diğer ağaçlar 5-6 metre uzarken, çam anca 2 metre kadar büyüyor. Daha önemlisi yangın çıktığında yanan kozalakları 100-150 metre fırlayarak yangının yayılmasına neden oluyor. Halbuki yaprak döken ağaçların dibi dökülen yapraklar sayesinde nemli kalarak en başta yangının çıkmasını zorlaştırıyor. Yok mu hiç bu memlekette bu konuya kafa yoran bir kurum? (TEMA hariç elbette)

Sigara Yasağı

Benim gibi sigara düşmanlarının özlemle beklediği 19 Temmuza gün itibariyle 11 gün kaldı. Bar ortamında yanımızda duran adamın ziftlendiği boku suratıma üflemesine ya da içki almak için yanımdan geçerken kolumuzu yakmasını artık tarih olacak.

Kamuoyunda tartışılan konu bu yasağın tutup tutmayacağı ve bar-cafe işletmecilerinin ekonomik olarak etkilenip etkilenmeyeceği. Kişisel fikrim, yasağın özellikle büyük şehirlerde uygulanabileceği yönünde, hatta köylerde de(ne de olsa oralar jandarma bölgesi). Bar-cafelere gelince, birincisi zaten 1 i 10 a satan işletmeciler bu yüzden zarara uğraycaksa hiç umurumda değil. İkincisi ve daha önemlisi yıllar önce bu yasağın uygulanmaya başladığı New York'ta işletmelerin müşteri yönünden bir kayba uğramadığı. Hatta biraz kafası çalışan işletmeciler bu durumdan kendilerine avantaj sağlayabilirler. Biranın 10 liraya satıldığı küçücük mekanlar yerine açık alanı olan yerlere mekanlar açılarak, dileyen müştyerilerin sigara içmek istedeğinde ortamdan kopmayarak sigara içmelerine olanak sağlanabilir.

Son olarak bu yasağın en çok kahveleri etkileyeceği söyleniyor. Bunu iddia edenler hiç araştırmadan bu iddiayı ortaya atıyor. Almanya'da bu yasak uygulanmaya başladığın, Türk kahvehane işletmecileri hemen kendi aralarında bir örgütlenmeye giderek ve gerekli şartları yerine getirerek bir tür "smoking club" derneği çatısı altına girdiler. Mekanlarına gelen müşterilere hemen orada cüzi bir miktar karşılığı üyelik kartı çıkararak sigara içmelerine olanak sağladılar ve yasayı tam ortasından delmiş oldular.

Hayırlı Uğurlu Olsun!







Bilen bilir lisede tek pota basket oynarken ne zaman bir kızın beni izlediğini görsem, o kollektif oyun kurucu-forvet salamy gider, yerine Pete Maravich, Magic Johnson karışımı fantastik hareketler sergileyen bambaşka biri gelirdi (bacak arasından atıcam diye kaçırdığım boş turnikeler sonrası takım arkadaşlarımdan az küfür yememiştim)
Dünyada belki futbolcu kocasından ünlü tek eş olan Aida Yespica artık Türkiye'de. Elbette kadınların performansım üzerindeki etkisini beşiktaşımın futbolcuların performansına aynı şekilde etki edeceği konusunda bir iddiam yok, ne de olsa liseli sivilceli bir yeni ergenle, hergün başka bir çiçeğe konan böcekleri karşılaştırmak saçma olur. Zaten aksi olsa yeni stoperimiz Ferrari bu duruma sessiz kalmaz kanısındayım.
Yine de benim Yespica konusunda yönetime bir önerim var. Yespica maçları, eşlere ayrılan loca yerine kapalının ortasından izlesin(elbette CIA ya da MOSSAD eğitiminden geçmiş 10-15 kişilik bir koruma ordusuyla). Eminim zaten tezahüratlarıyla ün yapmış kapalı ahalisi Yespica'nın gazıyla yeni desibel rekorları kırarlar. Hatta demedi deme İbrahim, dediğim olursa bu sezon statı yıkmak için anıtlar yüksek kurulundan izin almaya gerek kalmayacak. Son olarak...

AİDA YESPİCA ÜÇLÜ ÇEKTİR KARTALA!