28 Mayıs 2009 Perşembe

Mayınlı Arazi

Sınır boyu üzerindeki mayınlı arazilerin temizlenmesi konusu daha büyük gürültüler koparak gibi duruyor. Ancak her zaman olduğu gibi tartışmamın zemini öyle bir noktaya kayıyor ki, esas önemli olan noktalar gözden kaçıyor.

Esasında haksızlık yapmayalım, muhalefetin üzerinde durduğu bir konu var ki, bu gerçekten önemli, o da araziyi temizleyen şirkete, yapılan iş karşılığı 49 yıllığına kiralanması. G 20 içerisinde bulunan bir ülkenin bu işin üstesinden gelemeyip bu tip acizlik göstermesi kabul edilemez. Elbette yapılacak iş bir defalık olduğundan, bunun türk ordusu tarafından gerçekleştirilmesi mantıklı olmaz, çünkü işin gereği olarak alıncak malzeme bir seferlik kullanınmdan sonra atıl hale gelecektir. Bu yüzden en mantıklı yol parası neyse verip işi özel şirketlere yaptırmak. Hükümet bu yola, maliyet sebepleri nedeniyle karşı. Buna karşılık Deniz Baykal'ın haklı olarak söylediği gibi 60 milyon dolara uçak alabilen bir hükümetin bu kadar önemli bir konuda 200 milyon doları çok görmesi kabul edilecek bir durum değil.

Ama esas zurnanın zırt dediği yer bundan sonrası, yani mayınlı arazinin temizlendikten sonra ne şekilde değerlendirileceği. Öyle fikirler ortaya atılıyor ve bunlar öyle kesimlerce desteklenmekte ki sinirlenmemek mümkün değil.

Ortaya atılan birinci yol, bu arazilerin civar köylerdeki köylülere verilmesi. Bunun en büyük destekçisi de CHP! Yani gerçekten mümkün değil bu ülkenin ana muhalefetinin böylesi her bakımdan elde kalan bir popülizme prim vermesini anlamak. Bir kere o araziler 1956 da mayınlanmadan önce kamulaştırılmış ve bedeli sahiplerine ödenmiş. Şimdi hangi kanuna dayanarak halka ait olmuş bu arazileri tekrar eski sahiplerine verebiliyorsun. Diyelim böyle bir düzenlemeye gittin, o zaman bu ülkede zamanında gayri menkulü kamulaştırılmış herkese bunu geri talep hakkı doğmaz mı?

İkincisi CHP hala Ecevit'in her köylüyü toprak sahibi yapma fantazisinin günümüz koşullarıyla gerçekleşmesinin mümkün olmadığını göremiyor mu? Aklı başında her insanın bileceği gibi, 1 dönüm tarlanız varken, traktör almaya kalksanız, o tarladan elde edeceğiniz ürün masraflarınızı karşılamaz, bu yüzden ilkel yolla yani insan gücüne dayalı tarım yapmak durumunda kalırsınız. Bu da hem verim kaybına neden olur, hem de insan gücüne duyulan ihtiyaçtan tarla sahibi tarafından bir sürü çocuk yapılmasıyla nüfus artışına. Halbuki 10 bin dönüm tarlası olan insan, üretimini modern yollarla gerçekleştirebilir, verim artar, toprak sahibi olmayan köylü de sanayi alanına yönelir. Bu sayede işçi olur, başta ezilir, aklı başına gelir, tarla olmadığı için çalıştırcak 10 çocuk yapmak yerine yetiştirilecek en fazla 2 bilemedin 3 çocuk yapar(bu bile büyük bir gelişmedir) şehirleşir ve en sonunda hakkını savunacak bir sol parti arayışına girer ama CHP'li yöneticiler bunun bir türlü kavrayamaz. Günümüz dünyasında gelişmiş ülkelerde tarımla uğraşan nüfus %3 ila 5 arasındayken bizim bunun aksi yönde politikalara prim tanımamız akıl dışı.

Bu yüzden en mantıklı olan çözüm Demokrat Partinin sunduğu gibi gözükmekte. O da arazinin yerli bir yatırım ortaklığına verilip buraların organik tarıma açılması. Bu sayede oradan çıkacak ürünleri işlemek için fabrikalar kurulması ve çevre köylülerin bu sektöre yöneltilmesi.

Aklın yolu birken, bu kadar saçma tartışmaların yapılmasını anlamak mümkün değil. Tabi sonuçta iş hükümette bitiyor. Bakalım ülkenin çıkarına bir yol mu izlenecek yoksa araziler "one minute" saçmalığının diyeti olarak peşkeş mi çekilecek? ( Burası Türkiye, elbette mantılı ve ulusal çıkarlara uygun olan yapılmayacaktır)

Hiç yorum yok: