28 Aralık 2011 Çarşamba

Özel Seçilmişler


Bazı insanlar vardır, bulundukları makama nasıl geldiklerini kimse idrak edemez, hatta o makama gelenin kendisi bile…
Ben bu tip insanları “özel seçilmişler” olarak adlandırıyorum. Sadece siyaset, sanat, medya falan değil hayata dair bir çok alanda “özel seçilmişler” mevcut. Mesela Selçuk Şahin “özel seçilmiş”tir bana göre. Bırakın taraftarı ve sarı lacivertli formayla ilk 11 çıkmayı, kendisinin dahi koskoca Fenerbahçe takımı kadrosunda nasıl yer bulabildiği sorusuna mantıklı bir cevabı olduğuna inanmıyorum.
Sonra Nihat Doğan tabi… Sahibi olduğu megalomani damarlarında sonsuz raddede bulunduğundan, onun bizzat “özel seçilmiş” olduğuna kendince mantıklı çok sayıda cevabı olduğuna eminim.
Basın deseniz ROK olarak tabir edilen Rasim Ozan Kütahyalı. (Esasında medya alanında bu şekilde dallanıp budaklanmış daha pek çok isim var. İlk aklıma gelen Mehmet Baransu. Ama tabi o arkadaşın alperen kökleri mevcut. Peki ya Nagehan Alçı, Emre Aköz, Fikri Akyüz’ ne demeli) Bu adamın ne birikimi vardı ya da arkasında kimler vardı da, cazgır cazgır sesiyle her türlü konuda ekran başındakilerin kulak zarlarına hunharca tecavüz edebilme imkanına sahip oldu. Gerçekte “being john malkoviç”teki gibi imkan bulup, ROK’un beyninin içine girmek ve kendisinin kendi hakkında nasıl bir fikre sahip olduğunu bilmek isterdim.
Siyaset alanında ise son zamanların en büyük “özel seçilmiş”inin kim olduğunu konusunda tek bir isim öne çıkıyor. İdris Naim Şahin. Gafları, entelektüel bilgi birikimi ve “duruşu”yla 39 yıllık kamu kariyerinde hiç tatile çıkmamış olmakla övünen Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’a rahmet okutacak düzeyde şahs-ı şahaneleri.
Ancak burada İNŞ’yi bizler açısından diğer “özel seçilmişler”den ayrıcalıklı kılan bir durum söz konusu, o da şu. Selçuk Şahin oynadığı futbolla en fazla Fenerbahçelileri sinir hastası edebilir, zira Nihat Doğan ve Rasim Ozan da konuşmalarıyla. Bunları izlememek, hayatımızdan çıkarmak televizyon kumandasının tek tuşuyla yapılabilecek kolaylıkta. Ancak İdris Naim Şahin öyle mi… Bu kişi bu ülkenin İçişleri Bakanı. Kendisi bir profesörün tutuklanmasını meşru göstermek için, kadının eniştesinin 60’lı yıllardaki eylemlerinden dem vuruyor. Türkiye’de domuz yemeyi kendi kültürünün bir parçası olarak gören hristiyanların varlığını umursamadan PKK’lıları eleştirirken domuz yemelerinden bahsediyor.En büyük nefret suçlarından olan dinsel ayrımcılığı Zerdüştlük üzerinden yapmasına değinmiyorum bile. Bir köşe yazısının, resmin, heykelin teröre dolaylı destek sağlayabileceğini iddia ediyor ve bu iddiası üzerinden 100lerce kişi hapse atılıyor.(Bu vesileyle belirtmem gerekir ki, ta askerlik zamanında g.doğu’da PKK’nın halktan vergi adı altında ve makbuz karşılığında haraç topladığını duymuştum. Yani devlet içinde ayrı bir devlet yapılanması olduğu iddialarının doğruluğuna inanıyorum. Ancak bu husus bahane gösterilerek bunca gazetecinin içeri alınmasını anlamak mümkün değil) Yani bu insan kendi düşünsel dünyası içerisinde, doğruyu-yanlışı, ahlaklıyı-ahlaksızı, suçluyu-suçsuzu belirliyor ve bunun üzerinden kolluk güçlerini harekete geçiriyor. Belirli bir dünya görüşünü benimsemiş ancak şiddetle yakından uzaktan ilgisi olmayan insanlar, gücün sahibi tarafından suçlu ilan ediliyor daha vahimi özgürlükleri elinden alınıyor.
Ben İdris Naim Şahin’i ilk olarak gördüğümde yani bakanlığının ilk zamanlarında gerek Van Depremi için kurulan çadırkent hakkındaki "sayın başkanım yani biz de bir çadırla burada bir mekan tutalım. koskocaman sarayda oturuyorsunuz hiç gel dediğiniz yok." esprisinin yanında "yangın çıkmıştır, yangının sebepleri şu anda çıkmış olan yangını geri getirecek değildir. Yanan ağaçlar orada kaybolan canları geri getirecek değil.. Sebebi bellidir. Üç beş tane sebebi vardır. Yani yangın ya ateşle çıkar, ya bombayla çıkar ya roketle çıkar ya benzinle çıkar. Çıkar yani netice itibariyle yanmıştır, yakılmıştır. yani sebebini araştırmak, sebebini söylemek bir şey ifade etmiyor şu anda."
"jandarmamız hesaplı ve tedbirli davranmıştır, tedbirsiz davransa ikinci kişi de ölürdü."

“Sorun sorun diyorlar. sorun ne? Ben arıyorum sorunu bulamıyorum. Sorun yol mu? Sorun şarkı mı? Sorun kıyafet mi? Sorun ibadet mi? Sorun hastane mi?” gibi vecizeleriyle ve en son olarak da meclis görüşmelerinde İstanbul Belediyesi için soruşturma izni vermediğini bizzat kendisinin açıklamasıyla yukarıda bahsettiğim Atilla Koç gibi hükümetin tepki çekebileceğini düşündüğü icraatlarınden vatandaşın dikkatini başka yöne çekmekte kullandığı bir kişilik olarak kullandığını düşünmüştüm. Ancak yanılmış olduğumu görüyorum. Bu kişi şu anda üzerimize kabus gibi çöken korku imparatorluğunun uygulayıcısı.
Kim olursa olsun kamuoyu önünde böylesi fütursuz bir uygulayıcılığı yapabilmek ve tarihe geçmek cesaretine sahip AKP içinde dahi çok fazla isim olduğunu sanmıyorum. Bu sebepten ötürü de merak ediyorum, İdris Naim Şahin akşam evinde kendi başına kaldığında oturduğu koltuğu geçmiş yıllardaki birikimi sayesinde hak ettiğini düşünüyor mudur yoksa kendisi de diğer “özel seçilmişler” gibi o koltukta ne işi olduğunu kendine soruyor mudur?
Özel seçilmişler bir anda unutulup gidecek; nasıl bir zamanlar, kim bunlar yahu dediğimiz, Bülent Akınlar, Levent Oranlar ve adını hatırlamadığım ama o dönem dikat çekmeyi başarıp gündemde kalmış isimler bugün silindiyse, yukarıdaki şahıların da unutulup gideceğine şüphem yok. Ancak İdris Naim Şahin'in ne ismi ne de icraatları konusunda bu kadar emin değilim.(Nihatsız, Rasimsiz, Nagehansız gri hücreler... düşüncesi bile dinginlik verici)
p.s.Cumhuriyetin 80 yıllık tarihinin ilk 30 yılını, dünyanın o dönemdeki şartlarından bağımsız 2000'li yılların sözde modern ve çağdaş kafasıyla irdeleyenlerek hesap soranlardan, İdris Naim Şahin'in söz konusu dönemde bakanlık yapmış olsaydı, neler olabileceğini düşünmelerini istiyorum.

Hiç yorum yok: