14 Aralık 2011 Çarşamba

Aile Şerefi

İnsanlar için yasak olanın devletlere reva görülmesini kabul etmiyorum. Kanun gasp yapana 20 yıl ceza verebiliyor ama gücü arkasına alan bir devletin diğerinin hakkını gasp etmesinin önünde hiçbir engel yok. Günümüz kirli dünyasında, herkesin birbirinin kuyusunu kazdığı ve rezil çıkar ilişkileri içerisinde dönen oyunlardan bahsetmiyorum. Hiçbir haklı gerekçeye dayanmadan, güçsüzün üstüne çöküp onun hakkı olanın üstüne çökmekten bahsediyorum. Hem de bunu başkalarının maşası olarak yapmaktan. Jöleli yavşaklar bunu “emparyal olmak” olarak adlandırsa da, “ başkasının baltasıyla ağaç kesmek” sanki olayı daha iyi nitelendiren bir benzetme.

Elbette konuyu nereye getirmek istediğim açık. Hükümetin Suriye politikasından bahsediyorum. Ben bu ülkede 32 yıldır yaşayan ve vatanını kendinden bir parça olarak gören bir bireyim. Bu güne kadar çok sevdiğim ülkemin türlü eksiklerinden şikayet ettim, uygulanan yanlış politikalara öfkelendim. Kendi aklım erdiğince neyin doğru, neyin yanlış olduğuna dair çıkarımlarda bulundum. Ama hep bir şeyle gurur duydum, benim ülkem hiçbir zaman emperyalistlerin kirli oyunları üzerinden kendinden zayıf ülkeleri karıştırma misyonunu kendine görev adletmedi. Uygarız diye geçinen batılı ülkeler 3 kuruşluk çıkarları için 7 kıtada türlü katakullilerle halkları birbirlerine kırdırırken, bu ülke Atatürk’ün “yurtta sulh, cihanda sulh” hedefinin en azından “cihanda sulh” kısmını uygun hareket etmeye özen gösterdi(Kore savaşı hariç). Elbette, kendi kuyruğuna basıldığı vakit karşılıklılık ilkesi gereğince çeşitli reaksiyonlar gösterdi ancak tüm bunları başkaları için değil kendi için yaptı. Maalesef ta ki bugüne kadar…

Kendinizi bir Suriyeli yerine koyun, yanı başınızdaki devletle daha bir yıl öncesine kadar can ciğer kuzu sarmasısınız. Aradaki vizeler kalkmış, ticaret olabileceği en üst seviyede, halkların akrabalık ilişkisi var. Dahası devlet başkanları bir araya gelip, sınır boyunca gömülü mayınların kaldırılması konusunda anlaşmış. Ama bir anda bir de bakıyorsunuz, topraklarınız üzerinde ufak çapta bir isyan çıkıyor (Suriyeli kimle konuştuysam, isyanın sadece bir şehirde çıktığını ancak başta El-Cezire olmak üzere yabancı basının olayları tüm ülkeye yayılmış gibi naklettiğini aktardı) ve dost sandığınız ülke anında size karşı tavır alıyor. Sığınmacı kampları adı altında, rejim karşıtı militan eğitmeye başlıyor. Can güvenliğinizden endişe etmeye başlıyorsunuz. Şimdi sıradan bir Suriyeli olarak ne hissedersiniz? Elbette diyebilirsiniz ki, “onlar yıllarca PKK’yı besledi, şimdi de biraz görsünler terörü desteklemek neymiş.” O zaman niye bu reaksiyon zamanında gösterilmedi? İntikam yemeğini soğuk yemenin bize faydası ne?

Bunu bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak soruyorum. Kırk yıllık Beşar Esad’ı “Essed” yapan sözde Allah-din-iman üçgeninde propaganda yapanlar bu sorunun muhatabı. Haydi dış tehdidi falan bir kenara bıraktım. Sizin seviyenize indim, “emparyalist” düşündüm, bugün Suriye’deki rejim devrilse ve yerine yeni bir rejim gelse, bundan ülkenin çıkarı ne olacak? Petrol yok, su kaynakları bizde, ticari üstünlük bizde. Neyin peşindesiniz? Ha pardon nefret ettiğiniz Aleviler gidecek, kardeşleriniz Sünniler gelecek. Komşularla sıfır sorun ütopyasıyla yola çıkıp, sırf İran’ın çevresini iyice kuşatmak ve müttefiki olan rejimi yok etmek adına batının dümen suyuna kapılmamızı, ülkemin onuruna yakıştıramıyorum. Bu ülke zamanında çok zor günlerden geçti, sendeledi, düştü ancak tekrar kalktı. Belki hiçbir zaman çok zengin bir ülke olmadı ama kimsenin de hakkını yemedi. Ben vatandaş olarak beni yönetenlerden onurlu bir dış politika talep ediyorum. Çünkü bu benim bugüne kadar başkalarına karşı başımı dik tutabilme sebebimdi.

Hiç yorum yok: