19 Aralık 2011 Pazartesi

Zenne


Çok sevdiğim bir arkadaşımın ateist olan babasının Çağrı filmini izledikten sonra tepkisi şu olmuştu: “İnsanın müslüman olası geliyor valla…” Bu yorumdan yola çıkarak elbette Zenne filmi için “homofobik insanı hemcinsine aşık eder” gibi sığ bir yorumda bulunmayacağım ama şu kadarını söyleyebilirim; bu film, onu izleyen homofobik insanın içindeki nefretin üzerine kovalar dolusu su döker. Queer Fest kapsamında izlediğim filmin sonunda salonda kim varsa gözlerinden yaşlar aktı, buna ben de dahildim.
Son yıllarda izlediğim en muhteşem filmlerden biri olarak rahatlıkla nitelendirebilirim Zenne’yi. Herkesin “Bir Zamanlar Anadolu’da”yı konuştuğu (her ne kadar muhteşem bir film olsa da izlemediği sadece konuştuğu) dönemde Zenne kesinlikle ıskalanmamalı. İki filmin aynı zamanda vizyona girmemesi tesadüf mü değil mi bilmiyorum. Esasında umurumda da değil, çünkü büyük ihtimalle Zenne de tıpkı Bir Zamanlar Anadolu’da olduğu gibi gişede hayal kırıklığına uğrayacak.
Filme emeği geçen herkesi a’dan z’ye kutlamak gerek, tüm oyuncular müthiş, ama burada ben bir izleyici olarak en büyük payeyi başrol oyuncuları Kerem Can ve Erkan Avcı’ya veriyorum. En ufak bir abartma yapmadan söylüyorum, özellikle Zenne karakterini canlandıran Kerem Can’ı, cast ajansının Tarlabaşı'ndan amatör film çekiyoruz ayağıyla kandırıp oynattığı gerçek bir travesti sandım. Adam filmin sonunda kanlı canlı karşımıza çıktığında anladım gerçekten oyuncu olduğunu. Bu arada dipnot düşmek gerekirse, kendisi Almanya doğumlu bir Türk vatandaşı. İstanbul Türkçesi konuştuğu gibi 7 dil biliyormuş. Diğer başrol oyuncusu Erkan Avcı’nın da ondan aşağı kalır yanı yok.
Zenne filmi elbette eşcinsel kimlikle yaşamanın zorluklarından ötesine değinen bir film. Burada uzun uzadıya anlatıp, izleyecek olanların keyfini kaçırmanın alemi yok. Ama şu kadarını söyleyebilirim, lafını kimseden sakınmıyor. Bu yönüyle de ayrıca takdiri hak ediyor. Dediğim gibi bu film insanı empati yapmaya zorlayan bir film.
Eşcinsellik doğuştan mı varolan, yoksa sonradan edinilen bir yönelim mi? Bununla ilgili en ufak bir fikrim yok. Ancak şuna eminim ki, bundan bir yüzyıl sonra, bugün eşcinsellere yaşatılanlar, tıpkı ikinci dünya savaşında Yahudilere yaşatılanların lanetlendiği gibi lanetlenecek. Çevrenize bir bakın lütfen, kaç tane eşcinsel arkadaşınız var? Çoğunuzun bu soruya cevabınız “çok az ya da yok” şeklinde olacaktır, ancak bunun nedeni çevrenizde gerçekten eşcinsel olmadığından ziyade, çevrenizdeki eşcinsellerin kendilerini özgürce ifade edememelerinden kaynaklanmanması. Çünkü bir çok araştırma eşcinsel eğilim gösteren nüfusun zannedilenden çoooook daha fazla olduğunu ortaya koymakta(öyle %5-10 falan değil). Şimdi kendinizi onların yerine koyun, ya da koymayın bir an için dünyada eşcinselliğin “normal” straight olmanın “anormal”, “utanç verici” ya da “aşağlayıcı” olarak algılandığını farzedin. Toplumda ne kadar başarılı olursanız olun, sevdiğiniz kadınla-erkekle ilişkinizi gizli gizli yaşamak zorunda olmanızı, sırf toplumsal baskı nedeniyle kendi cinsinizle biriyle evlenmek zorunda kaldığınızı, eşcinselliğin bütün ritüelliğini yaşamak zorunda bırakıldığınızı… Yaşam sizin için ne büyük bir kabus haline gelirdi öyle değil mi?
Eğer bu blokun yazarının fikirlerine değer veriyorsanız,lütfen 10 liranızı ve iki saatinizi şu filme ayırın. Filmin sonunda iyi ki izlemişim diyeceksiniz.

Hiç yorum yok: