29 Eylül 2009 Salı

Buz Dağının Altında Kalanlar


Çok garip işler dönüyor. Cem Garipoğlu'nun teslim olmadığı aksine Suriye'de yakalandığı iddiaları bir çok kaynaktan doğrulanmakta. Her dediği çıkan Gaziantep'li gazeteci Cemil Baran'ın bu konuda "çok ama çok üst düzey birisi" tarafından aranıp yakalanma olayını yazmamasını istedinildiği sır değil (Aslında bu konuyu Fatih Altaylı'da yazmıştı).
Gariplik sırf bu noktada değil elbette, olayın anlı şanlı medya bölümü var. İ.melih gökçek ile dönemin enerji bakanı Hilmi Güler'in yaptığı ve alenen suç teşkil eden telefon konuşmasını yayınlamakta haber değeri görmeyen medya, elbette bu kadar ses getiren bir olayın üstünü örtemezdi. Yalnız yapılan haberlere dikkat çekmek lazım. Gerek yazılı gerek se görsel basın olsun, olay sadece Cem Garipoğlu'nun kaçmasına ve 197 gün saklanmasına yardım eden kişilerin kimler olabileceği üzerine dönüyor. Halbuki adli tıp raporunda sunulan gerçeklerin üzerine kimse haber yapmıyor.
Peki nedir bu gerçekler? Münevver Karabulut'un otopsi raporunda, vücuduna saplanan bıçakların birden çok kişi tarafından gerçekleştirildiği belirtiliyor. Buraya kadarı esasında haber yapıldı. Fakat artık herkesin deli gözüyle baktığı(ya da medyanın öyle göstermek istediği) Süreyya Karabulut'un "kızımı ayin yapıp öldürdüler" iddiası pek haber yapılmadı. Halbuki otopsi raporunda Münevver'in her iki eline de çivi çakıldığı da yazmakta.
Peki şimdi siz bu satırları okuyan biri olarak şunu sorabilirsiniz, cinayeti birden çok kişinin işlediği iddiası haber yapılmış işte gerisi önemli mi?
Bu sorunun cevabı konun başlığında gizli. Bu kız eğer ayinde öldürülmüşse, bu Cem Garipoğlu'nun aynı yaş gurubundan insanlarla yaptığı iddiasını kuvvetlendirir.Garipoğlu'nun ailesi ve sosyal standartları düşünüldüğünde bu çocuğun (esasında küçük demek daha doğru) bir çok tanınmış ailenin çoocuklarıyla arkadaşlık etme ihtimali az değil. Bu iddia Cem yakalandığından beri cinaye anında kimlerle beraber olduğunun medyada hiç irdelenmemesiyle kuvvetleniyor.
Çünkü bir teoriye göre cinayet anında orada bulunanlar arasında Cem'den çok daha ünlü ailelerin çocukları vardı ve ihale Cem Garipoğlu'na kaldı. Buna dayanakta evin arka kapısına bakan güvenlik kamerasının "bozulması". Esasında Münevver'in cesedi hemen değil de, bir kaç hafta sonra bulunsaydı büyük ihtimalle birileri olayı üstleneceği için Cem'de yakayı sıyıracaktı fakat işler ters gidip medyada büyük sansayon yaratınca (ki yaratmasının sebebi Süreyya Karabulutu'un aşçılığını yaptığı Patrik Barthelomeus'un bu olayın üstünün örtülmemesi için yaptığı çalışmadır) ihale Cem'e kaldı.
Cem kaçamadı ama ikinci plan devreye sokuldu. Bugüne kadar yaptığı işler belli olan aile birileriyle anlaştı ve yakalanan Cem, teslim olmuş oldu. Medya zavallı çocuğun sucuk-ekmek özlemi temalı haberler yapmaya başladı. Üstü kapalı bir biçimde Münevver'in, utanarak söylüyorum, "yollu" olduğu imajı çizilmeye başlandı. Teğmenle olan mesajlaşmaların haber yapılması bunun en büyük kanıtı. Bu sayede olay canavarca hisle adam öldürmekten, anlık öfke indirimine döndü. (arasında en az 10 yıl var bir de 17 yaş olunca 12 yıl ceza alıp 8 senede serbest kalması mümkün) Halbuki bir insanın evine kız arkadaşıyla birlikte girdikten sadece 30 dakika sonra testere alması, anlık öfkeyle olacak iş değildir.
Bu iddiaların doğruluğunu zaman gösterecek. Eğer adli tıp raporunda yazan "Münevver'in başı canlıyken kesildi" ibaresi dikkate alınırsa Cem ağırlaştırılmış müebbet alması gerekir (kemik yaşı testinde 18 den büüyük çıkarsa elbette) ama 12 sene alıp 27 sinde sokakta dolaşırsa, ortalık yıkılır.... dediğime bakmayın bu balık hafızalı millet bunu unutur.

Hiç yorum yok: