
25 Aralık 2008 Perşembe
Ortaya yanarlı dönerli bir şeyler yaptıralım mı abi?

Chain Reaction

23 Aralık 2008 Salı
Öyle Muhalefete Böyle Arıtman

Ya Gül'e ne demeli? Arıtman'a cevabı "benim ailem müslüman ve Türk'tür". Bu nasıl bir cevaptır? İşte şimdi soruyorum, "Ermeni olmak suç mudur da böyle bir cevap veriliyor". Sen bu ülkenin Cumhurbaşkanısın, böyle bir saçmalığa, bu ülkede yaşayan tüm insanları kucaklayacak bir cevap neden veremiyorsun?
Yeter Artık Tweety


22 Aralık 2008 Pazartesi
Senaristler ve Figüranlar

Dün gece ki GS-BJK maçının tartışmalı pozisyonları nelerdi?
1. Servet'in golü; evet b.şehir maçında nobre'nin benzer golü sayılmamıştı ama bu tamamen hakemin takdiridir, dolayısıyla itiraz etmek yersiz.
2. Arda'ya yapılan penaltı; karar %100 doğru
3. Lincoln'e yapılan penaltı; şahsi fikrim pozisyonun penaltıyla yakından uzaktan alakası yok
4. Delgado'ya verilen 2. sarı kart; Maçın sonunda Delgado'ya sordular ne dedin ve nece söyledin diye. Hepmizin tahimn ettiği gibi adam; Bana kaç defa faul yapıyorlar ses çıkarmıyorsun, ben bir defa yapınca sarı kart gösteriyorsun dedim ve bunu ingilizce söyledim" dedi. Yukarıda ki fotoğrafı özellikle koydum. Dikkat ederseniz maçın hakeminin formasının göğüsünde nal büyüklüğünde FİFA kokartı var. FİFA kokartına sahip olabilmek için ingilizce bilme şartı aranıyor. Dolayısıyla bu durumda ya Cüneyt Çakır'a bu kokart hak etmediği halde verilmiş, ya da Cüneyt Çakır, efendiliğini taraflı tarafsız herkesin kabul ettiği Delgado'yu maç henüz kopmamışken bilerek haksız yere atmış.
Burada benim itiraz ettiğim Beşiktaş'ın kaybettiği puan değil. Doğruya doğru, geçmişte Beşiktaş'ta bir çok kere haksız kararlar neticesinde puanlar aldı. İtirazım ligin sonucunun sahada değil, masa başında belirlenmesi. Sezon başından beri fırtına gibi esen Trabzon'a bakın, 3 hafta üst üste hakem hatalarıyla puan kaybettiler, Beşiktaş öyle, yarın Sivas'a da kıyılacak, bugün bunları dile getirenlere gülüp geçen Fenerbahçe ve Galatasaray'a da ileri ki sezonlarda kıyılacak. Çünkü bu ülkede futbol içinde bir çok illegal unsur barındırıyor ve bu hatalardan birileri fena halde nemalanıyor. Sırf bahis olarak düşünmeyin bunu, mesela başarısız bir takımın değiştirdiği teknik direktörlerden, aldığı oyunculardan alınan komisyonları düşünün, yıllık 1 milyar doların döndüğü bir ekonomiden bahsediyoruz. Bunların önü kesilmediği, şeffaflığın oluşmadığı sürece, insanların ağzına bir parmak bal çalınıp, yazılan senaryolar oynanmaya devam edilecek ve bu futbolu gerçekten yok olma noktsına gelecek, çünkü futbol insanların kendilerini ifade ettiklerine inandıkları takımların sahadaki mücadelesinden kişisel pay çıkartarak popüler hale getirdikleri bir oyun. Sahadaki mücadelenin dışına çıkıldığı an oyunu popüler hale bu ruhu öldürmüş oluyorsunuz.
Küçükken sonunu bilmemize rağmen izlediğimiz film , mutssuz sonla bittiğinde hüzünlenir ağlardık.O zaman annemiz ya da babamız yanımıza "ağlama oğlum bu sadece bir filmdi gerçek değildi" derdi... Buradaki tek fark bizi bu şekilde teselli edecek biri olmaması... halbuki tam da bu söz durumu net olarak anlatabilecekken.
20 Aralık 2008 Cumartesi
Meğer ip çoktan çekilmiş


17 Aralık 2008 Çarşamba
16 Aralık 2008 Salı
Yurt dışındaki Ermeniler
Peki ben ve benim gibi bu ülkede yaşayan bir çok kişi böyleyken yurtdışında yaşayan ermenilerde Türklere ne gözle bakıyor? Sadece yaşadığım bir olayı aktarmak istiyorum.
Sene 2000, Maryland'den New York'a giderken otobüste yanıma bir hintli oturuyor. İki hoş beşten sonra bana ermeni meselesini açıyor. Çocuğun bana sorduğu sorulardan, olaylarla ilgili baya bir bilgisi olduğunu gördüm. Bildiklerini nereden öğrendiğimi sorduğumda yakın bir arkadaşının bir ermeni olduğunu söyledi. Sonra bana, benim gibi bir Türkle tanıştığına çok şaşırdığını, zira arkadaşının bahsettiği Türklerin tam bir cani olduğunu anlattı(burada dikkat; amerikada türkler, avrupadaki gibi kötü üne sahip değildir). Hatta bir keresinde ermeni arkadaşının ailesiyle gittikleri bir restorantta, yemekleri getiren garsonun Türk olduğunu öğrendikten sonra hiçbirşeye dokunmadan mekanı terkettiklerini neden olarakta ermeni arkadaşının babasının(adam tıp doktoru, öyle cahil cüheyla takımından değil), "o pis türk yemeğimize kesin zehirli bir şeyler atmıştır" dediğini söyledi. Ona bunun tek bir kişi mi olduğunu yoksa tanıdığı diğer ermenilerin de aynı şekilde düşünüp düşünmediğini sordum. Bana cevabı şu oldu; okuduğum okuldaki(çocuk Gergetown'da okuyordu) ermenilerin hepsi sizler için bu şekilde düşünüyor.
Ben işte bu yüzden ülkenin bir kısım aydınına kızıyorum. Onlar da diasporanın bize bakışının farkında, özür dilemenin sorunları çözmeyeceğini, sadece ilerde bu özür olayını diasporanın T.C. ye karşı elinde koz olarak tutacağını biliyor ve yine de "lades" diyor.
Artin Penik'ten kimler özür dileyecek?

15 Aralık 2008 Pazartesi
Özür dilemek...
Eğer mesele geçmişle yüzleşmekse; bilinmeli ki hiçbir aklı başında Türk 90 yıl önce yaşananlarla gurur duymaz. Çünkü karşılıklı büyük acılar yaşanmıştır, katliamlar yapılmıştır. Keşke olmasa deme imkanımız vardır ama olanı değiştirme şansımız yoktur, Marx'ın da dediği gibi "tarihte olan her şey öyle olması gerektiği için ve başka türlü olamayacağı için olmuştur", insanlık tarihine geçmişte olduğu gibi bugün de kara lekeler sürülmektedir, yarın da sürülecektir. Ama bu yaşanan acılar üzerinden rant sağlamak, büyük hesaplar içerisinde bu ülkenin çıkarlarına ambargo koymak, yaratacağı sonuçlar bakımından geçmişte yapılan hatalardan daha az yıkıcı olmayacaktır.
Yorumlu

Gençlik yedi harfin bir araya gelip de oluşturabileceği belki de en anlamlı kelimedir(doğrudur nitekim "altgeçit" "üst geçit", "kömür", "plastik top" 7 harften oluşmaz ama bir dakika 7 harfli çok anlamlı bir kelime buldum, hani baban sanat için söylemişti zamanında, tü-kü-rük).Gençlik aşk demektir(neye karşı? kime karşı? bu aşk cinsellik içerir mi? eğer öyleyse bu AKP'nin muhafazakar çizgisiyle çatışır mı?), gençlik sevda demektir(sevda-aşk bu olaylara fazla girilmiş gibi geldi bana. sen de var bir sıkıntı ama dur bakalım), gençlik adeta damarlarındaki kanın kaynamasını hissedebileceğiniz önemli bir zaman diliminin temsilcisidir.(haaa şimdi yukarı da demek istediklerini anladım, yalnız o kanın kaynaması olarak zannettiğin olay testislerin aşırı testesteron salgılamasındandır ve gençlik değil ergenlik döneminde gerçekleşen bir olgudur, tabi bu süreç olması gerekenden uzun sürdüğü takdirde halk arasında "abazanlık" olarak tabir edilen evreye geçilmiş olur) Gençlik tazelik demektir(aynı mantıkla yaşlılık çürüklük müdür? Bu durumda siyaset yapan AKP'li amcalarına ayıp olmaz mı?), örneğin elmayı ağaçtan kopardığınız andaki lezzeti ne kadar iyi ise yaşanan o süreçte o kadar lezzetlidir(elmada kütür kütürmüş abi valla, bir de şeftali vardır sulu sulu) . Gençlik korkusuzluk demektir sanki bütün dünya üzerine gelse yinede onu devirmek için kendinde sonsuz gücü hissettiğin andır(aman yavaş devir kam.. pardon dünyayı Osman'ım yiğidim). Ülkenin umudur gençlik(herhalde burası umududur olacaktı ama zarar yok zira o kadarcık kusur belediye başkanı oğlunda da olur).Türk gençliği Ay yıldızlı bayrağımızı hiç bırakmadan, göklerde dalgalanması için canını hiç düşünmeden verendir(Kimileri bizler gibi G.Doğuda yapar askerliğini, kimileri de batı da sahile yakın yerlerde.Bu arada ay a sını büyük harfle yazarak milliyetçi duygulara kırptığın göz dikkatten kaçmadı). Türk gençliği kalbinin üzerinde ay yıldız mührünü taşıyandır(Belinde samuray kılıcı da taşıyabilir mi, hatta bunu savunmasız insanlara saldırmak için de kullanabilir mi Osman? Bir de demin büyük harfle yazdığın ay yıldızı, burada küçük harfle yazmışsın, canın saolsun). Bugüne kadar gençlik birilerinin elinde kullanılıp atılan bir eşya muamelesi görmüştür (O kadar övdün gençleri, şimdi de mal muamelesi yapıyorsun yakıştı mı sana Osman?) .İhtiyaç duyulunca tutunulan, işi bitince kırılan bir dal misali kullanılmıştır (Valla seni bilemem ama şahsım adıma konuşmam gerekirse bugüne kadar kimse dalımdan tutup kırmayı başaramamıştır) buna dur demek istiyoruz(ben de, "dur"un ulan kimse kırmasın Osman'ın dalını!). İstiyoruz ki gençler söz sahibi olsun, kimileri siyasette, kimileri özel sektörde en üst makamlarda bulunsunlar(tutan mı var koyarsın adaylığını halk beğenirse seçer seni, sahi özel sektör dersen zaten işe girmek için genç olmak şart ama sen ille de üst düzey makam istiyorsan belediyenin bir şirketi senin için uygun olmaz mıydı?) .Bizler bu söylediklerimizi hiçbir zaman imkansız olarak görmedik(ben de diyorum ya koy bağımsız adaylığını Ufuk Uras ağabeyini örnek al). Sadece zamana ihtiyacımızın olduğunu(e zaman geçtikçe yaşlanmıyor musun, tazeliğini kaybetmiyor musun? bu ne yaman çelişki bre Osman?) ve çok çalışmamız gerektiğinin farkındayız( Allah kolaylık versin). Gençler enerjilerini doğru yerlere kanalize edebilirlerse inanın ki bu ülkede hiç kimse gençleri kötü yönlere çekmekte başarılı olamayacaktır (Ah bir de baban şu bent deresi genelevini kapatabilseydi, o kötü yönlerden biri eksik olurdu, ama enerjiyi kanalize etme noktasında sorun yaşanabilirdi malum arz fazlası oluşma ihtimali falan).Bizler unutulan gençliğin umudu olmak için mücadele veriyoruz (Yaşa!). Sizlerinde bu mücadelede olmanızı canı gönülden arzu ediyorum(Yok kardeş biz almayalım).Unutmayınız ki (neyi?)
“ BU GENÇLİK TARİH YAZACAK ” (HEEEEEYT! Tutmayın küçük enişteyi!)
3 Aralık 2008 Çarşamba
Kimliğinizi görebilir miyim?

2 Aralık 2008 Salı
Salaklar Sofrası

Aisha

1 Aralık 2008 Pazartesi
Tüy de ister misin Habertürk?

6 milyon yeni seçmen ve Tarhan Erdem

ABD'de dahi sonuçların kesinleşmesi 3 günden fazla süre alırken, ülkemizde 6 saatten az bir sürede seçim sonuçları kesinleşmişti. 40 milyona yakın oyu saymak bu kadar kolay mıydı? Öyle ya tek bir sandıktaki oyları sayıp toplamak bile bir saate yakın zaman almaktaydı. Peki niye Yunanistan bir önceki seçimler öncesi Türkiye'de oy sayımını bilgisayar ortamına aktaran şirketle olan anlaşmasını tek taraflı fesh etmişti? Tüm bunlar tesadüf müydü? O gün AKP %35-38 arası bir oy almış ve diğer iki partinin oyları biraz daha yüksek olsaydı, bugün ki meclis çok farklı bir sayısal yapıya sahip olacaktı, bu unutulmamalı.
Not; Koroğlu'nun hukuk mücadelesi devam etmekte, dosya şu an Danıştay'da.
29 Kasım 2008 Cumartesi
27 Kasım 2008 Perşembe
Sol ve din

CHP'nin türbanlı ve çarşaflı kesime yönelik açılımı büyük bir tartışma yarattı. Şahsi fikrim, önümüzdeki seçim CHP'nin oyu artsa dahi bunun türbanlı kesime açılan kucak nedeniyle olmayacağı yönünde. Bunun en büyük sebebi, muhafazakar kesimin CHP'den önce kendilerini ifade edebilecekleri dört partinin olması(AKP,MHP,DP,BBP) Bugün solun yükselişte olduğu, hatta zirve yaptığı latin amerika ülkelerine baktığımızda, solun kiliseyle olan ilişkilerini sıkı tuttuğunu görmek mümkün. Yalnız orada dinin algılanışının toplumun bütün katmanlarında neredeyse aynı olduğundan insanların hayatı üzerindeki etkilerinin, burada ki gibi çatışmaya yol açmadığını da unutmamak lazım. Dolayısıyla latin amerika'daki solun işi bizdeki sol partilerden daha kolay. Ülkemizde olayın bir de tarikat yönü var. Her ne kadar gerici, şeriatçı vs. olarak nitelendirilse nitelendirilsin, tarikatların toplum üzerindeki etkilerini tartışmak anlamsız. Hele ki günümüz yaşam koşullarında özellikle alt gelir gurupları için artık bir sosyalleşme aracı haline gelmişlerse. Bu gerçeği görmezden gelerek siyaset yapmakla bir sonuca ulaşılamayacağı açık. Öte yandan tanzimat fermanından beri yüzünü batı uygarlığına dönmüş ve bunu ağır aksak yapmaya çalışsa da halkı müslüman olan ülkeler arasında en çok başarabilmiş ülkemizin aynı yönde devam etmesini isteyen siyasetçilerinin, bu ilerlemeyi tarikatlara yönelik siyasetle gerçekleştirebilmesi gerçekten ustalık isteyen bir iş. Ama CHP'nin bunu fazla kafaya takmasına gerek yok, ne de olsa kendileri sol bir parti olmadığı için bıraksınlar bu siyasetin nasıl yürütüleceğini ÖDP, SHP, EMEP, Komünist Parti gibiler düşünsün.
26 Kasım 2008 Çarşamba
Liderlik

Kim ne derse desin Osman Pamukoğlu, bu ülke için canı pahasına savaşmış kahramanlardan biridir. 90'lı yıllarda G.Doğu'da bulunmuş herhangi bir askerle konuşun, size Osman Pamukoğlu'nun nasıl bir efsane olduğunu anlatacaktır. Bu ülke kendisine ve onun yönetimindeki askerlere çok şey borçludur.
Osman Pamukoğlu, özellikle "kan uykusu" belgeseli sonrası artan popülerliğini, siyasette değerlendirme kararı aldı. Ülkedeki mevcut siyasi yapıdan memnun olmayan Pamukoğlu, Hak ve Eşitlik Partisini kurdu. Osman Pamukoğlu ile ilgili olumlu görüşlerimden sonra eleştirmek istediğim konular da bununla ilgili. Esasında mesele Pamukoğlu'nun parti kurması değil, mesele ülkedeki siyasetin yürütülme ve algılanış biçimi. Maalesef doğu toplumlarına özgü, fikirden ziyade lider portresinin öne çıktığı bir ülkede yaşadığımızdan, toplumda sivrilen isimler hemen yeni bir oluşumun önderliğine soyunuyorlar. Batı toplumlarında ise durum tam tersi, bir partinin lideri olabilmek için o oluşum içinde yıllarca çalışmak ve sorunlara karşı üretilen çözümler sırasında öne çıkmak gerekiyor, pop kültürü bazında bir popülerlik geçer akçe değil. Tony Blair İşçi Partisi başkanı olmadan önce dış dünyada tanınıyor muydu? Ya da gelecek seçimlerde Başbakan olmasına kesin gözle bakılan Muhafazakar Parti lideri David Cameroon'un adını "popülerlik" bağlamında kaç kişi biliyor? Bunu iki tane kadın programına çıkıp, oradan aldığı gazla parti kuran Yaşar Nuri hoca gibiler yapınca komik oluyor da, demin de dediğim gibi, ülkeye gerçekten kendini adamış kişiler yaptığında insan üzülüyor. Sakın yanlış anlaşılmasın itiraz ettiğim konu, Pamukoğlu gibilerin aktif siyasetten uzak durmaları değil, kendilerini bir kurtarıcı figür olarak topluma sunmaları. Pamukoğlu'nun parti başkanı olduktan sonra çıktığı tv programlarına bakın, üzerinde durduğu tek konu terörün sona erdirilmesi ve idam cezasının geri getirilmesi. Elbette bu biraz da ülkenin gündeminin bir numaralı maddesinin bu olması ve kendisine yöneltilen soruların bu eksende sorulması, ve yine kendisi bir şekilde başa geçerse terörle silahlı mücadele konusunda başaralı olabilir, ama Türkiye'nin tek sorunu terör müdür? Sağlık, eğitim, sosyal güvenlik, dış ilişkiler, diyanet vs... gibi konuları Pamukoğlu tek başına halledebilir mi? Bu gibi konuları hiç bir lider tek başına halledemez, onun için de bir ekip kurar, ama Pamukoğlu'na ve partisine baktığımız zaman tek gördüğümüz bir tek adam portresi. Benim düşüncem, Pamukoğlu gibi değerli isimlerin uzmanlıklarından, ülkede köklü siyasi partilerin içinde faydalanılması. Bu sayede uzmanlık alanında maksimum verim alınacağı gibi, uzmanlık dışı alanlardaki başarısızlığın önüne geçilir.Yunanistan'ın ünlü sanatçısı Theodorakis'in kültür bakanı, Colin Powell'ın dışişleri bakanı olması gibi, Osman Pamukoğlu'da kendine yakın bulduğu siyasi hareketin içerisinde yer alıp, o parti iktidara geldiğinde içişleri bakanı olabilir. Buna karşın Osman Pamukoğlu, "başka partilerde elimi kolumu bağlarlar o yüzden parti kuruyorum" diyorsa, o zaman zaten iş işten geçmiştir, zira bu durumda kendi eli kolu da o farketmese de bağlı olacaktır.
25 Kasım 2008 Salı
Ralph Nader

hayal gücü
zaman zaman

Kurtar Duruşu

Kurtar, düzenlediği basın toplantısında, maçın ardından özellikle ulusal basında, ''Tello ve Delgado kötüydü'' yönünde çıkan haberlere içerlediğini, kimsenin konuya Bursaspor'un orta alanda iyi oynadığına dair bakmadığını söyledi. Beşiktaş'ın ilk yarıda etkili görünmesine karşın maç boyunca net bir gol pozisyonunun bulunmadığını dile getiren Kurtar, ''Aksine bizim daha tehlikeli pozisyonlarımız vardı. Medya, olaya Beşiktaş penceresinden baktı. Delgado ve Tello'nun kötülüğünden bahsediliyor. Demek ki bizim orta sahamız iyi iş yapmış. Yusuf'u forvete verdik, Melo'yu orta sahaya çektik. Bu sayede Beşiktaş'ın orta kısmını kilitledik'' diye konuştu. ''Beşiktaş'a karşı 'Kurtar Duruşu' yaptık. Bu dünyada hiçbir takımın uygulamadığı bir taktik'' diyen Kurtar, şöyle devam etti: ''Duran toplarla bir şeyler yapmaya çalıştılar, kontrataklarla gelmeye çalıştılar. Biz de bunlara karşı önlemlerimizi almıştık. 'Kurtar duruşu' yapıyoruz biz, daha önce söylemiştim. Dünyada hiçbir takımın yapmadığı taktik. Bu yüzden fazla üzerimize gelemediler. Önemli olan gol yememek.
24 Kasım 2008 Pazartesi
What if...

Sorun...

Gökçek'ten George W. taktikleri

22 Kasım 2008 Cumartesi
Altyapıdan takibin önemi

Soul Stuff
İşime dokunma tamam da...

Allah ne verdiyse Türkiye!

Doğalgaz zammı

Hypocrisy
"i don't see why we need to stand by and watch a country go communist due to the irresponsibility of its people. The issues are much too important for the Chilean voters to be left to decide for themselves." Henry Kissenger, Şili'de demokratik seçimle iktidara gelen Salvador Alende'nin, Augusto Pinochet darbesi sonucu öldürülmesinin ardından söyledikleri.
"Hayır" kurumu
21 Kasım 2008 Cuma
YOKUM!

NUTS!

20 Kasım 2008 Perşembe
Pleasantville
Kurtlar Vadisi Pussy


Gökçeğin PKK ile mücadelesi

Taşlar yerinden oynamaya başladı

19 Kasım 2008 Çarşamba
Satıyorum...Satıyorum...Saaaat-tım!




Resimler ilk başta alakasız görünse de, gerçek tam tersi. Yukarıda ki üç marka da kendi ülkelerinde devletin sahip olduğu markalar. Dünyaca bilinen Absolut votkaları İsveç devletinin, Hollanda'nın tüm büyük şehirlerinde varolan Casino Holland'ın sahibi de devlet. İşin daha dikkat çeken tarafı tüm dünyada olduğu gibi Hollanda'da da çok popüler olan Texas Hold'em sadece Casino Holland'da oynatılıyor, özel teşebbüslere ait kumarhanelerin krupiyeli oyun oynatma izni yok. Malum Renault'un %51 i Fransız devletinin. En altta da ülkenin varını yoğunu yabancılara babalar gibi satan lakin konu futbol olunca Eskişehir gibi belediyesine göz diktikleri illerin futbol takımlarına kamu iktisadi teşebbüsüymüş gibi kaynak aktaran Maliye bakanımız. Avrupa'lılar mı işi bilmiyor, yoksa biz mi çok akıllıyız?