3 Şubat 2010 Çarşamba

Son Padişahın Sanatçı Sevgisi

Küçükken çok moda bir kerizleme metodu hatırlıyorum. Hatta bir keresinde ailecek başımıza da gelmişti. Gecenin kör karanlığında Seymenler Parkında önüne koyduğu ayakkabı boyama sandığının başında ağlayan temiz yüzlü bir çocuk ve başında toplanan insanlar. "Ne oldu evladım, neden ağlıyorsun?" sorularına zırlama sesleri arasında "boyalarımla paramı çaldılar, ben şimdi ta kırkkonaklardaki evime nasıl gideceğim?" cevabı. Elbette yüreği temiz insanların her biri ceplerinden bugünün parasıyla 5'er 10'ar lira çıkarıp çocuğa "al evladım ağlama" diyerek vermişlerdi. Biz de vermiştik, hatta yanımızdaki para az olacaktı ki herhalde, dönüşte eve yürümek zorunda kalmıştık. Çocuk ta paraları alıp, taksiyle Kızılay'a doğru uzamıştı. Herkes "ah evladım görüyor musun, nasıl insanlar var çalmışlar çocuğun tüm paralasını" diye hüzünlerini sesli olarak ifade ederken, kalabalığın arasındaki bir çocuk annesine "iyi de anne Kırkkonaklar yukarı tarafta, çocuk tam ters istikamete gitti demesiyle uyanmıştık. Sonradan hiç yüz vermedim, boyası çalınanlara, kerane tatlısı yola dökülenlere, ya da soğukta okul elbisesiyle tartı başında beklerken soru bankası çözen dahilere. Hatta bir keresinde adalar vapurunda, yanında getirdiği ağzı maskeli oğlunun kanser hastası olduğu iddiasıyla para toplamaya çalışan çingeneye
50 tl uzatıp, "oğlun ne kanseri abla?" diye sormuştum. "Ben caaailim bilmem güzel aabim, ama çok kötü bir kanserdir " deyince, peki hangi hastanede tedavi oluyor" diye ikinci kontra sorumu sordum. "eee yettin ama sana esap mı vercem be" diyerek ortadan kaybolmuştu.
Bakın buradan nereye geleceğim, bu ülkede adı başbakan olup bu kadar gariban ayağına yatan bir başka politikacı daha olmamıştır. Zamanında hakkında muhalif yayın yapan Sabah gazetesinin ümüğünü sıkıp, genel yayın yönetmeni Zafer Mutlu'yu huzuruna çağırtıp diz çöktüren Güneş Taner'in dediği gibi "devletim oğlum ben, benle şaka olmaz". Başbakan bunu bilmiyor mu ? Bal gibi biliyor, yapıyor da. Yeri geldiğinde muhalif gazetecileri susturabiliyor, kızdığı işadamlarına vergi cezaları kestirebiliyor.Ama devamlı da bir mağduriyet şovu içerisinde. "Darbe, baş örtüsü zulmü,imam hatip katsayısı, suikast" vs diye diye baktılar konu kalmadı, üç yıl önce meydana gelen bir olayı bugün olmuş gibi ısutıp sunuyorlar. Sayın Emine Erdoğan, hastanede yatan Nejat Uygur'u GATA'da ziyaret etmek istemişler de, türbanı(esasında bu takılan ne türban ne baş örtüsüdür, "sıkma baş"tır ama hakaret olarak adlandırılabilir diye kullanamıyorum. Bilmeyenler için türban araplarda erkeklerin başındaki bezdir) yüzünden alınmamış kendisi.
GATA askeri kurallara tabidir. Bugün nasıl ordu evlerine bırakın türbanı, top sakalla dahi girilemiyorsa, GATA'da da aynı kural işler. Seversiniz sevmezsiniz o ayrı ama kural kuraldır. İşin esas acıklı tarafı bunu bilen başbakan'ın yıllardır sürdürdüğü görevinde bu uygulamaya yönelik hiç bir şey yapmaması, o süre zarfında belki başı kapalı bir çok sade vatandaşın bu yüzden GATA'ya girememesi sözkonusuyken, konu kendi karısı olunca bundan şikayetçi olması ve bunu iç politika malzemesi yapması. Her seferinde "biz bu halkın bağrından koptuk" diyen başbakanın ne kadar kendi deyişiyle "kalb'i" olduğunun göstergesidir bu.
Bu ziyaret meselesinde benim deyinmek istediğim ayrı bir konu var. O da ortaya konan oyunun kahramanlarından birinin Nejat Uygur olması. Öncelikle kendisine acil şifalar dilerim. Ama eğri oturup doğru konuşalım, Nejat Uygur ne yapmıştır sanat adına 5. sınıf komedilerden ve kendisinden bile itici Süheyl ve Behzat'tan başka? Benim bilgim yok. Varsa da yaptığı iyi işer kendisinden özür dilerim, ama eminim ki Başbakanımızın kendisine olan derin sevgisinin de bu 5. sınıf komedi eserlerinden dolayı. Bana ister jakoben, ister eltist deyin. Tamam bir ülkenin başbakanı, elbette halka yakın olmalıdır, halkının ortalama kültür seviyesini, buna bağlı beğeni ve taleplerini bilmeli ve bunlardan uzak olmamalıdır, ama o ülkenin başbakanı ortalama insan olmamalıdır. Yani siz Başbakansanız bu ülkede, Nejat Uygur'u ziyaret edebilirsinmiz ama onun espri anlayışı sizi tatmin etmemeli, ya da sanattan sadece anladığınız Nejat Uygur ya da sırf dini duygular içeriyor diye Necip Fazıl şiirleri olmamalı(ha bir de şeb-i aruz törenleri). Eski milli eğitim bakanınız (hüseyin çelik) siyah takım elbise altına üzerinde ünvanı ve adının yazdığı beyaz çorapları giymeyi aklına dahi getirememeli. Nejat Uygur sever Başbakan, dönem süresince hiç bir opera sanatçısını ziyarete gitmiş midir acaba? Onu bıraktım bir kez dahi Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasını dinlemeye gitmiş midir? Yani yanlış anlaşılması senfoni orkestrası dinlemek bir erdem değildir, ama Başbakan olmuş birinin sanat gibi çağdaş ülkelerin en önemli hayat damarlarından biri olarak görülen daldan tek anladığının Nejat Uygur olması, ülke için vahimdir. Zamanında "bale ahlaksızlıktır" deme cürretini gösteren biri Başbakan olamamalıdır bu ülkede. 5. sınıf sanatçıları kullanarak prim toplayamamalıdır.

Hiç yorum yok: