5 Kasım 2009 Perşembe

Utanıyorum




Tüm dünyada soykırım suçlusu ilan edilen Ömer El Beşir'e kucak açıyoruz! One minute'cüler için zulme uğruyanlar müslüman olmadığı sürece bir sorun yok anlaşılan. Gerçekten de bizi yöneten kafa bu! Bu kafadan açılım bekleyenleri, buna inanları tebrik ediyorum. Gerçekten anlamakta zorlanıyorum, hangi çıkar, ilişki vs. bizi dünyaya rezil eden bu olayın önüne geçebiliyor? Kıçı kırık bir ülkenin katilinden beklenen menfaat ne? El Beşir'in yaptıklarını gözler önüne sermek için Yasemin Çongar'ın bugün Taraf gazetesinde yazdığı köşe yazısından bir alıntı yaptım.

Nic Robertson’ı iyi tanırım. Soğukkanlıdır, müthiş cesurdur, çok çalışkandır.Uydu mühendisiyken tesadüfen başladığı gazetecilikteki nispeten kısa kariyeri, onu Irak, Afganistan, Bosna, Somali, Rwanda, Gazze gibi kriz ve savaş diyarlarına taşıdığında, buralarda yaşayan insanların çehrelerinden okuduğu acıyı, zulmü, korkuyu dünyanın dört yanındaki milyonlarca televizyon izleyicisine gayet sakin, duru ve dolaysız bir dille anlatmayı bilmiştir. Nic’i dün CNN’de, Ömer Hasan El Beşir’in askerlerinden biriyle mülakat yaparken seyrettim. Sesinin titrediğini, soruları sorarken duraksadığını, bugüne kadar yaptığı ve her biri kendi içinde çok zor olabilecek sayısız söyleşisinde hiç zorlanmadığı kadar zorlandığını gördüm. Nic, iki kız çocuğu babasıdır. Daha önce, Darfur’da ırzına geçilen kız çocuklarıyla da röportaj yapmıştı. Şimdiyse onların ırzına geçenlerden biriyle konuşuyordu. Cevabını aslında işitmek istemediği sorular soruyor, sorarken öfkesini güçlükle yutkunuyordu.
* * *
Nic Robertson’ın konuştuğu Sudanlı asker, 2002 yazında zorla orduya alındığını söyledi. Kaçmayı denemiş, başaramamıştı. Kendisini yakalayan subaylar, kızgın demirle şişlemişti bacaklarını; çıplak vücudunun üzerinde araba lastiği yakıp eritmişlerdi. Yara izlerini kameraya gösteriyordu. CNN televizyonu, Sudanlı askerin yüzünü gizlediği için, konuşurken çehresini okuyamadım. İngilizce tercümanın sesi ön plandaydı; sesini de dinleyemedim. Ama seçtiği kelimeler, kısacık cümleleri, ortasında kesiliveren ifadeleri pişmanlıktan daha fazlasını anlatıyordu. İlk başta sadece altı aylığına askere alındığına inandığını, sonra kurtulacağını sandığını söyledi. Kurtulamamış. Darfur’da pazar yerindeyken, bir cemseye bindirip götürmüşler onu. Sonra “eğitim” başlamış. Kalaşnikov’la hedef vurmayı öğretmişler; öğrenir öğrenmez de Sudan ordusundaki diğer askerlerle birlikte, Arap kökenli olmayan kabilelerin yaşadığı Darfur köylerini basmaya gönderilmiş. Köyleri yaktıklarını, insanları öldürdüklerini anlattı. Çok geçmeden, yaptığının “vatani görev” değil, kendi iradesi dışında, kendi halkına karşı savaşmak olduğunu kavradığını söyledi. Dirense öldürüleceğini de...
“Köylere gidip evleri ateşe verirdik. Subayların emirleri buydu. Kaçanları vururduk. Emirlere uymazsak, birliğin arka saflarındaki subaylar bizi vururdu.”
Sonra, tecavüze getirdi sözü... Sudan ordusunun bir savaşma yöntemi olarak benimsediği, Birleşmiş Milletler’in Darfur’da “soykırım aracı” olarak kullanıldığını kayda geçirdiği tecavüzlere...
“Çarem yoktu. Kaçış yoktu. Kötü şeyler yaptım. Ama hepsinin en kötüsü, küçük çocuklara yaptıklarımızdı...”
Nic yutkundu, “Küçük çocuklar ne tepki veriyordu” diye sordu.
“Bağırıyorlardı; ağlıyorlardı.”
“Bağırınca ne oluyordu?”
“İki asker kızı tutardı, bir üçüncüsü tecavüz ederdi. Sonra onu orada, o halde bırakırdık.”
“Sizi de küçük bir kıza tecavüz etmeye zorladılar mı?”
“Evet, devletin emriydi bu. Yaptım. Aslında tecavüz etmek mümkün bile olmuyordu her zaman. O kadar iğreniyordum ki kendimden, penisim sertleşmiyordu. Subaylar seyrederken, tecavüz ettiğime inansınlar diye donumu indirip çocukların üstüne yatıyordum. Onları eziyordum. On, on beş dakika üstlerinde kalıyordum"

İşte böyle, burada anlatılanlar mahkemelerde ispat edilmiş olaylar. Yarın Erdoğan ve Gül yukarıda söylenen işlerin emrini veren adamın elini sıkacaklar ve yanağını öpecekler. Bence Türkiye eğer gerçekten demokratik bir açılım peşindeyse Sivil Toplum Örgütleri bir kampanya başlatmalı ve bu soykırımcının elini sıkanların eli bir daha asla sıkılmamalı.

1 yorum:

k dedi ki...

bizzat gittim gördüm, hepsi delikanlı çocuklar demişti bizim büyükbaş, daha dün. küstürdünüz lan misafiri.