28 Mayıs 2009 Perşembe

Ne Mutlu Türk'üm Diyene'nin Denilememesi...

Böylesine rezil bir dünyada hukuk, insan hakları, demokrasi gibi değerlerin ne kadar sanal olarak var olduğunu, güçlü olanların bu kavramları istediği gibi şekillendirdiğini defalarca söyledim. Sözde aydınlanmanın ve yukarıda saydığım kavramların doğduğu yer olduğu Avrupa'nın oluşturduğu birliğin de istediğinde nasıl iki yüzlü ve çifte standartlı bir yaklaşım sergilediği son bir iki haftadır iyice ayyuka çıktı.

Esas "Ne Mutlu Türk'üm Diyene" mevzuundan önce bir var üstünde durmak istediğim. O da Merker ve Sarkozy'nin Türkiye ile ilgili açıklamaları. Her ikisi de Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesine karşı olduklarına yönelik açıklamalarını tekrarladılar geçen hafta. Halbuki her iki lider de ortada bir katılım anlaşması olduğundan haberdar. Bu ne demek, Türkiye birliğin kriterlerini yerine getirdiğinde otomatik olarak üyeliğe hak kazanacak demek (elbette referandum saçmalığını bir kenara koyarsak). Kaldı ki bu görüşü bizzat AB zamanında Türkiye'nin G. Kıbrıs'ın AB üyeliğiyle ilgili itirazlarında dillendirmişti. ( Roma anlaşması uyarınca G. Kıbrıs Türkiye'nin üyesi olmadığ bir oluşuma üye olamaz,bkn. AB'nin hukuka saygısı) Yani durum böyleyken AB üyesi hiçbir devlet bu saatten sonra Türkiye'nin AB üyeliğine ilişkin itiraz ileri süremez, ancak belirlenen kriterlerin henüz yerine getirilmediğinden, ki bu kriterler somuttur, henüz üyeliğe hak kazanamayacağını öne sürebilir. Ama hem Merker, hem de Sarkozy bunu bile bile, Türkiye'nin hiç bir biçimde AB'ye girmemesi gerektiğini ileri sürerek, kendilerinden önceki hükümetlerin imzası bulunan anlaşmaları görmezden gelenrek hukuka aykırı tutum sürdürmekte ve kimse bunun hesabını sormamakta.

"Ne Mutlu Türk'üm Diyene" meselesine gelince, esasında bu bir iç tartışma olarak başladı ama yıllardır da AB'nin bu konuda yaptığı açıklamalar bilindik. Bu konuda AB kendi tarihini bizimkiyle karıştırmak gibi bir hataya düşüyor. Bizim tarihimizin hiç bir döneminde Avrupa ve Amerika'da olduğu şekilde bir ırkçılık ve kölelik düzeni yaşanmamıştır. Dolayısıyla bu kavramlar bizim genetik kodlarımızda olmadığından, bugün tartışılan hususların doğuşunda ırkçılığın aranması yanlıştır. Bir çok ülkede ırkçılık olarak nitelendirilecek olaylar biz de hayatın genel akışı çerçevesinde doğal karşılanır, çünkü nitelendirmenin özünde kötü niyet aşağılama yoktur. Biz de bir zenciye "arap" demek, bir basketçiyse mesela atletik bir hareket gerçekleştirdiğinde "ulan maymuna bak" demek ırkçılık değildir("maymun" beyazlar için de kullanılır çünkü) ama yurt dışında zenciye "sizler iyi atletsiniz" demek dahi ırkçılık sayılır.

Bizim Türk'lükten kastettiğimiz bizzat Avrupalılar tarafından bize atfedilmiş bir olgudur. 11. yüzyılda Anadoluda bir çok farklı kavimin ortak dili Türkçe olduğundan Avrupalılar bizi "Türk" olarak nitelendirmiştir. Bugüne gelirsek bu ülkede bir kelimenin ırkçılık olarak algılanabilmesi için baskın bir ırkın olması ya da bir etnik grubun aşağılanması gerekir. Peki bugün ülkede herhangi bir baskın ırktan söz edilebilir mi? Tamam kendimize Türk diyoruz ama kaçımızın kökeni orta asya'ya dayanmakta?

Bu lafın mevzubahis yapılmasının nedeni açık. Cumhurbaşkanının bir anda vahiy inmiş gibi "Kürt sorununda tarihi fırsat var" açıklamasının ardında bir biri ardına açılan tartışma konularından biri "Ne mutlu olmak".

"Ne Mutlu Türk'üm Diyene" lafının anlamı, kendini bu vatanın evladı saymanın güzel bir duygu olduğunu belirten bir lafın ötesinde bir anlam taşımamaktadır. Yani bu lafın tersi "Tüh ulan Kürdüm", "Lanet olsun Arabım" ya da "Hass...tir Ermeniyim, ne kötü!" değildir. Bunun kanıtı da onca farklı etnik grubun yaşadığı bu ülkede bu lafın çerkezinden,lazına, süryanisinden, abazasına olduğu kadar ülkenin farklı bir çok siyasi görüşünden insanca benimsenmesidir.

Ama bir şeyler kaşınacak ve karıştırılacak ya bir yerden bir fitil yakmak şart. Hepimizin bir etnik kökeni olduğu ve buna sahip çıkmamız gerektiği bilinç altımıza işlenmek istenmekte. Meseleyi esasında en güzel Cindoruk açıklamakta "bu kürt değil, kürdistan açılımıdır"

2 yorum:

Creature in the Spaceship dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Creature in the Spaceship dedi ki...

Peki neden herkesin kafasındaki Türk kavramı sizin bu yazıda tanımladığınız şekilde olmak zorunda? Siz bunu bir ırka bağlamıyor ve neredeyse coğrafi bir özellikten bahsediyorsunuz.


Siz burada Ne mutlu Türk hissetmek bu güzel topraklarda şeklinde tanımlıyorsunuz bu cümleyi anladığım kadarıyla. Geçmişte sahip olduğumuz ırk ve köken çeşitliliği nedeniyle devletin üretmiş olduğu bu "motto" ancak bu kadar masumlaştırılabilirdi bence. Bu nedenle bunu hiç gerçekçi bulmuyorum. Bu arada yanlış anlamayın geçmişteki ulus - devlet oluşturma çabalarını o dönemin koşullarını göz ardı ederek günümüzün demokrat esintileriyle küçümsüyor değilim. Bir ülke kurulmuştur ve o ülkenin o dönemde milli bir kimliğe herşeyden çok ihtiyacı vardır. Ve bu tip refleksleri de olacaktır o ülkenin devletinin. Ancak bu kimliğe gerçekten de o dönemdeki kadar ihtyiaç duymakta olduğumuzu düşünmüyorum ben. Bu ben Türküm diyenlerin ötekileştirilmesi değil asla. Sadece devletin bir kimlik olarak bunu sahiplenmesine karşıyım.


Kahrolsun Arap olmak, kahrolsun Kürt olmak demiyor bu laf demişsiniz. Peki bu lafı kullanmak istemeyenlerin veya bu laftan rahatsız olanların "kahrolsun Türk olmak" dediklerini mi düşünüyorsunuz da bu lafın aslıda o karşıt anlamda kullanılmadığını söylüyorsunuz? Ne mutlu Türküm diyene lafı tarafından kapsanmak istemeyenler de kahrolsun Türk olmak demiyorlar ki...



Bu slogana karşı olanlar lafın kendisine ya da bu lafı benimseyenlere karşı değildir. Bu laf "eşit mesafe" prensibinden ötürü devletin bünyesinden çıkartılmalıdır. Karşı olunan olgu budur. Devlet nasıl "yav bu golf ne güzel oyun" diyemez ise "ne mutlu Türküm" diyenler veya demeyenler arasında herhangi bir fark yaratacak tüm politika, kanun ve anayasa maddelerinden arındırılmalıdır. Adil olan bence budur. Ne mutlu Türküm diyene lafını söyleyen bir birey asla faşistlikle suçlanamaz. Ancak devletin ne mutlu Türküm diyene lafını tüm bireylerine öğretmesi gerektiğini savunan bir birey, "faşizan" bir politikayı savunmaktadır.


Ne mutlu Türkiyeliyim diyene..